Asher, bu dünyada karşılaşmak zorunda kaldığımız bütün zorlukların başımıza bir sebepten ötürü geldiğini söylerdi. Benim ve asi görünüşünün aksine o, Tanrı'ya inanıyordu. Baş etmek mecburiyetine düştüğümüz pek çok şeyin, bizi bir sonraki zor aşamaya hazırlamaya çalışmak için olduğunu düşünürdü. Anne ve babamızı kaybetmemizin bir nedeni vardı. Koca ailenin içinden sadece Gloria teyzemin bize hayatını adamış olmasının bir nedeni vardı. Asher'ın Asher olmasının, benim de Hayden olmamın bir nedeni vardı.
Ama ben dünyaya fazlasıyla kırgındım. Çünkü Asher gibi istesem de düşünemiyordum. Bakış açılarımız bu konuda uyuşmazlık gösteriyordu. Çoğu zaman sadece acı çekmek için dünyaya getirilen denekler olduğumuzu düşünüyordum. Burası bir savaş alanıydı. Belki de evrim teorisi aslında bizdik. Güçlü olan güçsüzü avlıyordu, belki de burası sadece bir yağmur ormanıydı. Belki de dünya aslında cehennemdi ve biz insanlar şeytandık. Çoğumuz saf kötülüğün vücut bulmuş haliydik.
Scott bunların en başını çekiyordu.
Ben asla okulda ağlamazdım. Lanet olsun, ben kimsenin gözü önünde ağlamazdım. Bunu yapacaksam avuçlarımı sıka sıka odama gideceğim zamanı beklerdim. Şimdi ise hiçbir şeye engel olamıyordum. Gözyaşlarıma, hıçkırıklarıma, her şeye dair biraz biraz hissediyor olduğum kırgınlığıma, annemlere olan özlemimin burnuma kadar beni sızlatıyor olmasına... sanki içimde bunca zamandır bir balon tutuyordum. Acılarımı biriktirdiğim bir balon. Düşüncesiz herifin tekinin sözlerinin iğne misali yüzeyine hücum ederek bir anda patlamasına neden olan balon.
"Hayden!"
"Gelme!"
Arkama bile bakmadan, hızlı hızlı yürümeye çalışıyordum. Neredeyse on kilometrelik maraton koşusunu bir saniyede koşmuşum gibi nefes nefeseydim. Üzerine bir de boğazımı yumruklayarak dudaklarımdan serbest kalan hıçkırıklarım eklenince, durumum pek iç açıcı değildi. Kalbim sıkışmaya başladığında duraksayacak gibi oldum ama Calum'ın arkamdan sarf ettiği hızlı ve tok adımların yaklaşıyor olduğunu duyduğumda durmadım. Artık bacak kaslarım yanmaya başlamış olsa bile, durmadım.
Okuldan epey uzaklaşmıştım ama hala eve yaklaşmamıştım. Sanki ben yürüdükçe yolu uzatan görünmez bir el dokunuşlarını sürdürmeye yemin etmişti. Yerimde sayıyor gibiydim.
En sonunda, nasıl olduysa hiç mi hiç anlamamıştım, bir anda Calum kolumu yakaladı. Hızlı bir hamleyle beni kavrayıp durdurdu ve kendisine çekmeye çalıştı.
"Dur artık-"
"Git diyorum sana, git!" Göğsünden onu ittirmeye ve kendimden uzaklaştırmaya çalıştım, ama bu o kadar boş bir çabaydı ki.
O kadar itişip durmanın ardından en sonunda beni kendisine çekti ve başımı yavaşça göğsüne yasladı. Kalın kapüşonlusunun kumaşına rağmen hızla koşmaktan kalbinin nasıl çarptığını hissedebiliyordum. Bir kez daha ondan uzaklaşmayı denedim ama dokunuşlarıyla beni azarlamak istercesine sıkı sıkı tuttu. Bir eli omzumun arkasından bana sarılıydı, diğeri ise başımın arkasında. Parmaklarını saç diplerimde olduğunu hissediyordum. Oldukları yerleri yavaşça okşuyorlardı. Calum, sakinleşmem için sürekli kulağıma bir şeyler fısıldıyordu.
"Shh, sorun değil... seni yakaladım."
Ve o an, gerçekten içimden bir şeylerin koptuğunu hissettiğim o andı. Her şeyin kilit noktasıydı. Buna tepki olarak hıçkırıklarım arttı ve gözyaşlarım daha çok süzülmeye başladı. Elimle yüzümü kapatacaktım ama Calum benden önce onları yakaladı, belinin etrafına sardığında tamamen yorgundum. İtiraz edemeyecek kadar yorgundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."