"Ağabey, şu istatistik sorusuna bakabilir misin?" Az önce bir matematik sorusu ve Devrim baş başa bırakıldı. Devrim, kitaba bakındı, soruya göz gezdirdi, sayfalarını çevirdi, sayfa kağıtlarının kalitesini ölçtü, kalitesine baktı, kitabın adına ve ön sayfalarını dikkatlice okudu, düşünür gibi yaptı ve sonra işaret parmağı ile kitabı ittirdi.
"Mümkünatı yok."Devrim'in matematiği birinci sınıftan üniversite de iki kredilik matematik dersine kadar hep çok kötüydü. Hatta çok kötü kelimesi, bu berbatlığın yanında mükemmel kalırdı.
Çocuğa 7+8'i topla dediğimiz de, eli ayağı boşalır, suratından barajı dolduracak kadar terler akardı. Sanki atomu parçala dedik. Parmak hesabı bile yapamazdı. 8 ile &'iyi kardeş zannederdi. Karnesinde matematik kısmı hep '0' olurdu. Geri zekalı, "Ağabey, -ler de değil en azından" lise sonda öğrendi notların 0'dan başlandığını. Bu çocuk nasıl üniversiteyi kazandı, okudu ailecek hiçbir fikrimiz yok.
Lise son da matematikten -3 almıştı. Geri zekalı adını mı yanlış yazdı? Soruyu mu sildi? Hocayı mı dövdü? Hocanın kızına mı asıldı? Sen nasıl -3 alırsın? Nasıl bir emeksizlikle bu emeği yaptın? Birde gururmuş gibi yanımıza gelip, "Hani eksi yoktu, almışım işte" dedi. Babam çarpım tablosuyla dövmüştü Devrim'i.
Bir dahaki sınavında da aynı başarıyı sergilemiş ve -1 almış. Babam artık nasıl dövmüşse, çocuk eve gelemedi. Halbuki babamın dayağına alışsın diye her gün dövüyordum. Ağabeylik bunu gerektirir. Babam delirdi, çaldırdı, beni ve Devrim'in en yakın arkadaşını çapraz sorguya aldı. Bildiklerimizi söylemezsek çapraz dayak sendromuna sokacağını da ayrıca belirtti. Fakat gerçekten bir şey bilmiyorduk. Bana, "Ağabey sen git, ben Ceyda'yla koklaşıp geliyorum" demişti.
Babamın aramadığı hastane, sormadığı karakol kalmadı. Amerikan başkanını bile devreye sokacaktı, zor bıraktırdık. "Bir gelsin ben onu hastanelik edeceğim," dedi, bir saat geçtikten sonra "Sağ olsun da, nerede olduğu önemli değil," dedi, aradan iki saat geçtikten sonra da, "Allah'ım sağ sağlim karşıma çıksın, vallahi öpüp başıma koyacağım" demeye başladı. Annemin tansiyonu olmuş 13.5, kadın Devrim diyor başka bir şey demiyor. Annemi görenler ülke de ihtilal istiyor sanırlar. En sonunda kapı çaldı. Hafif göbekli, mavi gömlek giymiş, ilk üç düğmesi açılmış, bombe göbekli bir amca belirdi karşımız da.
"Ağabey bu çocuk sizin mi?" deyip, Devrim'i gösterdi. Hırsızlık mı işledi, birini mi dövdü, birine bir zararı mı oldu diye başımdan seksen beş ayrı soru geçti. Fakat iş hiçte öyle değilmiş.
Geri zekalı, nasıl olsa eve gitmeyeceğim yiyip, içer yediklerimi ödemem hapse gider orada uyurum diye ne var ne yoksa yiyip, içmiş. Adam da bakmış hesap kabarık, düşmüş Devrim'in peşine. Babam o günün parasıyla 600 lira ödemişti. "Sen altı yüz lira mi ediyorsun lan, hayvan herif?!" mi demedi, "Kardeşlerinin kaç aylık rızkını tek başına yedin, hayta!" mı demedi, "Oğlum, git işe git çalış. Her ay yüz lira faiz uyguluyorum o parayı bana ödeyeceksin." diyerek noktayı koydu.
Simge'de dört aydır babama "yavru köpek" diyerek babamın beyin hücrelerinin yok olmasına sebeb olmuştu. Babam o aylar da yavru ve köpek kelimesini yasaklamıştı bize. Simge de durur mu, durmaz. Kağıt, dövme, sulu boya ve resim yardımıyla adamın beynine girmeyi başarmıştı. Baba m da, en sonunda yedi yüz liralık yavru köpek parası biriktirmişti. Oradan verdi adama. Simge köpek hevesi geçeseydiniz kadar Devrim'i yedi yirmi dört havlatmıştı.
"Ben kime soracağım bu istatistik sorularını ya?"
"Diğer ağabeyine sor,"
"O soru başına para alıyor,"
"Ticari zeka kızım bu, ben bu zekam ile para kazanıyorum babam olsa acımam."
"Babaaaaa!"
"Tamam getir çözeyim, getir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsizsin çünkü, yaparsın!
Humor"Valla, sende bizim öküzlüğümüzü sollayacak bir yapı görüyorum. En son sendeki pala bıyıkları rahmetli dedemde görmüştüm," "Aa! Ne güzel işte, arada dedeni anmaya fırsat veriyorum. Otur da bir dua et," "Subanallah, neler var, bize neler düşüyor...