"Çooook tatlısın seeeen. İleri de çocuğum olursa, resmini paylaşıp; 'Ben yaptım, nasıl olmuş?' diyeceğim." Hazal, iki yaşındaki miniğin yanaklarını oyun hamuru gibi yoğururken, bir yandan da annelik güdülerini ortaya çıkartıyordu. Annem hep derdi: "Erkeklerde, çocuğu kucağına aldıktan sonra babalık duygusu başlar. Ama kadınlar da doğuştan vardır. Atıyorum, en basiti... Siz, hiç bir köpeği 'babacığımm' diye seven bir erkek gördünüz mü? Ama kadınlar da hep 'anneciğiiim' diye bir sevme stili vardır." Çok mantıklı. Hala da mantıklı geliyor. Mantıklı demişken mantı çekti canım. Hazal çocuğu yoğurduğu kadar keşke biraz da mantı yoğursa.
"Ağabeyim, süper düşünmüşsün de çocuğun yanaklarını yoğurmaktan jelibona çevirdin. Hadi, gidelim."
"Yaa ama şunun tatlığına baaak, adı ne demiştiniz?"
"Su." Adam gayet bıkkın, gayet umursamaz ve gayet sinirli bir şekilde vurguladı adını. Bize resmen dolaylı yönden, "kalktın, siktirin gidin" diyor. Ya da, "siz yapın, kendiniz sevin; rahatın bırakın laaaaan!" da diyebilir. Biz de evden çıkarken arsız ve yüzsüzlük karakterlerimizi yanımıza almışız. Katiyen gitmiyoruz. Sanki tek çocuk sende var, adama bak! Gider doğururdum bir tane ama sonrası sıkıntı. Günden güne çok masraflı oluyorlar.
"Tatlı suuuu." Baktım, Nazlı'nın kalkacağı yok. Yapıştım adama. "Ne kadara mal oluyor?"
"Ağabey, açılış ücreti bedava. Ama sonrasındaki her aşama pahalı. Bir de bizim hatun, devlet hastanesine gitmiyordu. Her muayne için 150 lira veriyordum. Altın alsam şuan çok zengin bir adamdım. Zengin değilim ama şuan çok mutlu bir adamım." Çocuğu, sermaye gibi ortaya şak diye koymam, çok hoş olmadı ama ben samimi adamım. Doğalım ben ya.
"Pahalı ama değil mi?"
"Çooook, zaten ben eşimden çıkan bir şeyin ucuz olacağına inanmıyorum."
"Vah bahtsız kardeşim, o kadar mı kötü?"
"Sorma ağabey, üç ayakkabı dolabı var bir rafı bana ait. Kendimi taşeron işçi gibi hissediyorum. Her şeyi yapan, her şeye koşan, fedakarlıkta sınır tanımayan ama karşılık alamayan kişi."
"Vaaah, niye evlendin o zaman dostum?" Bu kadar kötü örnek önümde dururken, ben neden evleniyorum? Neden bu baskı? İşini yetiştiremeyen cerrahi asistan mıyım ben? Ne bu yani?
"Sevgiliyken de çok para harcıyordum. Dedim, bari boşa gitmesin. Eşim olursa daha az koyar."
"Öyle mi oldu?"
"Öyle diyelim." Adam kaçış yolu olarak evlenmeyi düşünmüş ama tam dibe batmış. Biraz daha batsa petrol falan çıkartacaktı muhtemelen, sınırını korumuş.
Nazlı'nın sevmesi bittikten sonra nihayet uzaklaşabildik. Ne çocuk sevgisiymiş, çocuğun yanaklarına şekil verdi resmen. Az daha mıncırsaydı kale, at, kelebek şekli falan yapacaktı muhtemelen.
"Ben niye hala hâlâ değilim?"
"Kendime uygun birini bulamıyorum, kuzucuk."
"Amaaaan sanki Washington Cumhurbaşkanısın ağabey. Bul işte birini. Asuman ablaya ne dersin?"
"Asuman mı? Tövbe haşaaaağ. Ne diyorsun kız sen? Gencecik yaşımda toprak mı olayım, öldürür o beni."
"Gencecik mi? Otuzlarındasın ağabey, otuzların da. Ne genceciği? Evde kaldın, kabul et."
"Sus sıçmayayım ağzına, yemin ederim önüme ilk çıkan biriyle evlenirim bak." dedikten sonra mahallemizin yüzde on dokuz buçuğunu kaplayan, giydiği elbise erkek & obez reyonu olan, kara kaşlı, kara gözlü ve ultra esmer olmasına rağmen saçlarını civciv sarısı yapan Derya tam da önüme çıktı. Şimdi... Önümde üç seçenek var. Ya Derya'nın üstüne kusabilirim, ya kendimin, ya da Hazal'ın.Hazal ve kendimin üstü olmaz. Çok pahalı. Hatta kriz fırsatı. Hazal bu fırsatı değerlendirip, kendine üç dolap dolusu daha kıyafet aldırabilir. Kesin yani. Bende gittim Derya'nın üstüne kustum.
"Ayyy, öğğ ne oluyor be?!"
Evlenmem!!!!!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsizsin çünkü, yaparsın!
Humor"Valla, sende bizim öküzlüğümüzü sollayacak bir yapı görüyorum. En son sendeki pala bıyıkları rahmetli dedemde görmüştüm," "Aa! Ne güzel işte, arada dedeni anmaya fırsat veriyorum. Otur da bir dua et," "Subanallah, neler var, bize neler düşüyor...