-10- Serseri

4.3K 141 1
                                    

Medya; Furkan.

"Hadi... Anlat artık..."

Bıkkınca başını sallayarak kızarmış gözlerini ovuşturdu.

"Ali," dedim sinirle. "Anlat."

"Ne ısrarcı çıktın kızım, anlatmıyorum işte!"

Öfkeyle gözlerimi kısarak bacağına küçük bir tekme attım. "Söyle şunu!"

"Tüm gece Çağla'yı aramamak için kendimle mücadele ettim! Oldu mu!?"

Söyledikleriyle bakışlarım anında yumuşarken birkaç saniyelik duraksamanın ardından mahçupça uzanıp omzunu sıvazladım. "Ya Ali, özür dilerim..."

"Dileme. Şu konuyu kapatalım yeter."

Somurtarak başımı salladığımda gülerek uzanıp yanağımı sıktı. "Tamam hadi asma suratını, iyiyim ben."

"Salak çocuk," dedim gülümseyerek. Ne zaman onun için suratımı assam böyle söylerdi. Küçükken, yere düşüp dizini yaraladığında ağlarken bile, "Üzülme, iyiyim ben." demişti.

Ali, abim gibiydi benim. Sahip olabileceğim en mükkemmel abi... Bunun için kan bağına gerek yoktu. Sevgi yeterliydi.

"Günaydın, dünyanın en mükkemmel arkadaşına sahip şanslı insanlar!"

Berke, sınıftan içeri büyük bir coşkuyla girdiğinde sınıftaki üç beş kişiden ters bakışlar yemişti ama aldırmadan çantasını sırasına attı.

"N'aber Aliş?"

Ali'nin yanağını öperek benden makas aldı ve ayakları sıradan sarkacak şekilde uzanarak başını dizlerime yasladı.

Ali, "Boşboğaz herif!" diye homurdanarak eliyle yanağını sildi ve ardından elini de pantolonuna sürdü.

"Ama kalbimi kırıyorsun bebeğim," dedi Berke alt dudağını bükerek.

"Kalbine sokayım." dedi Ali sinirle tıslayarak.

Gülerek onları izlediğim sırada Berke, Ali'ye dikkatle bakarak kaşlarını çattı. "Gözlerin niye kızarık lan?"

"Dün uyuyamadım."

Berke muzipçe gülümseyerek doğruldu ve bu kez Ali'nin yanına sıralar arasından zıplayarak geçip oturdu. Neşesi yerindeydi bugün belli ki...

"Ne o aşk çocuğu, yoksa Çağla'yı mı düşündün tüm gece?"

"Berke!"

Ali, Berke'ye doğru hamle yaptığında, Berke çoktan sıradan kalkmış ve arkama saklanmıştı bile. Bu da günlük rutinlerimizden biriydi işte...

"Bağırışlarınız sınıfın dışından bile duyuluyor. Ne oldu yine?"

Tanıdık sese doğru döndüğümüzde sınıfın kapısından giren Furkan'ı gördük. Ve yine, nefes kesiciydi...

Gömleğinin uçları kırışmıştı. Kıvırcık saçları dağılmış ve birkaç tutamı alnına doğru düşmüştü. Çantasını her zamanki gibi tek omzuna asmıştı ve bu haliyle serseri havası veriyordu. Ama ne yalan söyleyeyim, fazlasıyla çekiciydi.

Çantasını en arkadaki sıramıza bıraktı ve hâlâ arkamda duran Berke'yi ensesinden tutarak Ali'nin yanına doğru itti.

Kendisi de yanıma oturduğunda, Berke kendisine öfkeyle bakan Ali'ye şirince sırıttı. "Şaka yapıyorum Aliş. O gözlerini çek benden, korkuyorum."

"Ne oluyor bunlara yine?" diyerek birden bana döndüğünde gözlerimi kırpıştırdım. Hâlâ üzerimde bıraktığı etkiden sıyrılamamıştım ve birden bana sorduğu soruyla tabiri yerindeyse apışıp kalmıştım.

Ayrıca dünden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranması da dikkatimden kaçmamıştı. Bu, iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum. Ama birşey olmamış gibi davranıyorsa, bunu umursamıyor demektir. Ve bu, kötü hissetmeme neden oldu. Hemde çok...

"Şey," Yutkundum. "Her zamanki halleri işte."

Kaşlarını kaldırarak bana bakmaya devam ettiğinde ben de gökyüzü gibi huzur veren gözlerine odaklandım. Gökyüzüne bulut olsam ya?

Bir elini yanağıma koyduğunda tüm vücudumu bir titreme dalgası aldı. Elleri soğuktu, her zaman olduğu gibi... Peki onun soğuğu bile nasıl ısıtabiliyordu beni?

"Sıcaksın, yine. Ben, biraz üşüdüm de..."

Masumca söylediği sözlere karşın gülümseyerek elini yanağımdan çekerek ellerimin arasına aldım ve ovuşturarak ısıtmaya başladım. Bunu romantik sahnelerde genellikle erkekler kızlara yapardı ama biz ne romantik bir an yaşıyorduk, ne de sevgiliydik.

"Furki, bebeğim, özledin mi beni?"

Berke, bunları söyler söylemez Furkan'ın saçlarını karıştırmıştı. Gözlerimi kocaman açarak Furkan'a baktım. Gözlerini sakinleşmek ister gibi kapatmış ve burnundan huzursuz bir şekilde nefes almıştı.

Saçlarına dokunulmasından nefret ederdi. Karıştırılması ise, onu çileden çıkarmak için yeterli bir sebepti. Ve Berke bunu bildiği halde böyle bir şeyi yapma cesareti gösterdiyse, ya cesaret patlaması yaşıyordu yada canı dayak istiyordu.

Sonrası ise tahmin edilebilirdi. Biraz şakayla karışık boğuşmuşlardı. Ali de daha sonra ikisinin üstüne atlamış ve eğlencelerine ortak olmuştu. Ben ise gülerek onları izlemiştim.

Tabii bu eğlence, Erkan hoca gelene kadar devam edebilmişti ne yazık ki...

*

"Yavaş ye hayvan!"

Berke, Ali'nin konuşmasını umursamadan önündeki hamburgerden koca bir ısırık daha aldı.

Anlattığına göre, Neriman teyzenin topuklu ayakkabılarından biriyle böcek öldürmek isterken aşırı güç sarf ederek ayakkabının topuğunu kırmış, Neriman teyze de bunu öğrenince Berke'yi evden kahvaltı etmesine bile izin vermeden o topuklu ayakkabıyla kovalamıştı.

Yani kıtlıktan çıkmış gibi yemesinin nedeni buydu.

"Kadın kahvaltı yapmadan dışarı attı beni diyorum. Açım, aç!"

Berke, acıklı bir ifadeyle yakarışlarına devam ederken kantinden içeri giren Gülçin'i görmemle yüzümdeki gülümseme yerini çatık kaşlara bıraktı.

Bizim masamıza doğru yaklaşırken diğer masalarda oturan hatırı sayılır bir erkek topluluğunun da hayran bakışlarını üzerine toplamayı ihmal etmiyordu.

Masamıza sonunda vardığında gülümseyerek boş olan sandalyeye uzandı ve çekip oturdu.

Kaşlarım artık birleşecek hale gelmişti ve sinirden oturduğum sandalyenin kenarlarını sıkmaya başlamıştım. Sakin ol... Sakin...

"Bir şey mi oldu Gülçin?" dedi Ali sorarcasına kaşlarını kaldırırken.

"Defne hoca Furkan'a haber vermemi istedi de," diyerek bana ukala bir bakış yolladı ve gülümseyerek Furkan'a döndü. "Çıkışta prova varmış."

Furkan başını sallayarak oturduğu yerde biraz dikleşti. "Tamam, gelirim."

Gülçin gülerek oturduğu sandalyeden kalktı. "Çıkışta görüşürüz o zaman."

Furkan onu bir baş hareketiyle onayladığında yanımızdan uzaklaştı.

Arkasından bakarken, gözlerimi kısarak ağzımı garip bir şekle soktum ve abartılı bir şekilde onu taklit ettim. Hemen ardından arkasından dil çıkardığım sırada üzerimdeki üç çift şaşkın bakışı fark ederek utançla duraksadım ve sırasıyla onlara baktım.

Hepsinin dudakları şaşkınlıkla aralanmış ve kaşları havalanmıştı.

Bir süre garip garip birbirimize baktıktan sonra gülmeye başladık.

Eh, ne diyebilirim ki, bu hallerime alışkındılar...


Sevgili ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin