-14- "Sevgi yumağı!"

3.9K 122 3
                                    

Medya; Berke.

Büyük, çelik kapının önünde durmuş, zile üst üste basarken sabırsızdım.

Dün geceden beri gözüme bir dakika olsun uyku girmemişti ve Berke'yi aradığımda yanıt alamamıştım. Ve elbette ki bunun cezası olacaktı. Ona beni arayıp haber vermesini söylemiştim!

Sonunda, kapı uykulu gözlerle bana bakan Berke tarafından açıldığında elimdeki eczane poşetini sertçe göğsüne bastırarak onu ittim ve içeri girdim.

"Sana da günaydın maviş." diyerek arkamdan homurdanışını umursamadan uzun koridordan hızla geçerek salona girdim.

Ali, tekli koltukta yayılarak uyurken, Furkan, hemen yanındaki minderlerin üzerinde dağılmış bir vaziyette uyuyordu.

Ne kadar tatlı uyduğuyla ilgili yorum yapmayı sonraya bırakıp derin bir nefes aldım ve içimde kabaran öfkeye dayanarak tüm gücümle bağırdım.

"Furkan! Ali!"

İkisi de aynı anda sıçrayarak doğrulduklarında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak sert duruşumu korudum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İkisi de aynı anda sıçrayarak doğrulduklarında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak sert duruşumu korudum.

Berke, yanımdan geçip gülerek üçlü koltuğa kendini bıraktığında ondan hesap sormayı ikinci plana attım.

Ellerimi belime koyarak karşımdaki ikiliye döndüğümde ikisi de gözlerini kırpıştırarak kendine gelmeye çalışıyordu.

"Açıklama bekliyorum." dedim sakince. Ama bunu fırtına öncesi sessizlik olarak düşünebilirdiniz.

Ali, oflayarak kendini tekrar tekli koltuğa bırakırken Furkan kıpırdamadan aynı şekilde duruyordu ve yüz hatları gerilmişti. Dün geceyi hatırlıyor muydu bilmiyorum. Ve bunu ona sormayacaktım. Ama benim bir an olsun aklımdan çıkmamıştı. Tüm gece tekrar tekrar aynı şeyleri düşünmüştüm. Canını yakan o mavi gözlü kızı...

"Başım çatlıyor Umut. Açıklamayı biraz ertelesek olmaz mı?"

Gözlerimi kısarak yavaş hareketlerle Berke'nin biraz önce orta sehpaya bıraktığı eczane poşetini aldım. "Gelirken ağrı kesici aldım. Şimdi gidip su getiriyorum ve bunları içtikten sonra bana açıklama yapıyorsunuz."

Ve cümlemi bitirir bitirmez hızlı adımlarla mutfağa geçerek üç bardağa su doldurdum ve bardakları tepsiye dizdikten sonra poşetteki ilaç kutusunu ve tepsiyi alarak salona geri dönmek üzere mutfaktan çıktım.

Tam salonun kapısından içeri girecekken konuştuklarını duyunca duraksadım. Pekala, biraz kulak misafiri olmaktan zarar gelmezdi, değil mi?

Furkan, başını iki elinin arasına alarak saçlarını çekiştirdi. "Cidden söylediğime inanamıyorum, aptalın tekiyim!"

"Daha ne kadar saklayacaktın salak herif! Biz senin kardeşin değil miyiz lan?!"

Furkan... Bir şey mi saklıyordu? Benim bilmediğim ama Ali ve Berke'nin öğrendiği. Belki de dün gece bahsettiği mavi gözlü kızın kim olduğunu söylemiştir...

"Bu konu Umut yanımızdayken asla açılmayacak yada ona belli edecek bir şey asla yapılmayacak, anlaşıldı mı?"

Furkan'ın kesin ve sert bir dille söyledikleri karşısında kaşlarım çatıldı. Benden bir şey saklıyorlardı ve bunu devam ettireceklerdi!

Öfkeyi mi yoksa hayal kırıklığını mı daha çok hissettiğimi anlayamıyordum bile. Ama bir şey çok netti. Kalbim kırılmıştı... Bu aralar çok sık olduğu gibi. Ama zaten paramparça olan bir kalp, daha ne kadar kırılabilirdi ki?

Şimdi içeri dalıp, "Ne saklıyorsunuz benden!?" triplerine girmeyecektim. Madem saklamak istiyorlardı, saklasınlar bakalım. Sonunda isteseler de, istemeseler de mutlaka öğrenecektim zaten...

*

"Ya kızım ağlamasana artık. Buradayım işte, döndüm..."

Çağla'nın şefkatle söylediği sözleri umursamadan ağlamaya devam ettim.

Alilerin bana uydurdukları, "erkekler gecesi" yalanından sonra Ali'ye çaktırmadan Furkan ve Berke'yi de yanımda götürerek evden çıkmış ve onlar evde kendilerine çeki düzen verdikten sonra otogara, Çağla'yı almak üzere gelmiştik. Ve ben, yaklaşık on dakikadır aralıksız ağlıyordum.

Çağla benim için sıradan bir arkadaş değildi. Dostum, hatta kardeşimdi. Annem ve babam bile onu kendi evladı gibi sever, benden ayırmazlardı.

Omuz silkerek ona bir kez daha sıkıca sarıldığımda aynı şekilde karşılığını aldım.

Berke'nin hevesle, "Sevgi yumağı!" diye bağırdığını duydum ve ardından Furkan'la beraber ikimizi sardılar.

Sevgi yumağı, bizim aramızda bir şifre gibiydi. Birimiz bu cümleyi söylediğinde grup sarılaması yapardık. Çocukluğumuzdan kalma bir alışkanlıktı ve hâlâ devam ettiriyor olmamızdan da fazlasıyla memnundum. Tabii şu an aramızda Ali de olsaydı, tam olacaktık.

Bir süre öyle kaldıktan sonra geri çekildiğimizde etraftaki birkaç kişinin şaşkın ama gülümseyen suratlarıyla karşılaştık. Şey, sokak ortasında sarıldığımız için olabilirdi...

Tekrar yürümeye başladığımızda, hepimizin sormaya çekindiği soruyu Berke sorarak, gerilime neden oldu.

"Çağla... Ali'ye nasıl haber vereceksin döndüğünü?"

Ortalarında olduğumdan çaktırmadan Berke'nin belini çimdikledim ve tepki olarak saçımı çekti. Ben karnına dirseğimi geçirdiğimde ise at kuyruğumu eline dolayarak acıtmadan başımı öne doğru eğdi.

"Ya Berke! Bırak saçımı!" diyerek feryat ettiğim sırada Çağla'nın burukta olsa gülüşünü duydum ve bu bir nebze olsun içimi rahatlattı.

Furkan, saçımı Berke'nin elinden kurtardıktan sonra Berke'yi ensesinden tutarak biraz önce Berke'nin bana yaptığı gibi başını öne doğru eğdi. "Kaşınıyor musun lan sen?"

Berke, "Valla kaşınıyorum kanka, nereden bildin? Şöyle sırtıma doğru, bi' kaşısana." dediğinde gülmeden edemedim. Salaktı falan ama yaramaz erkek kardeşimizdi o bizim.

"Kaşıyacağım ben şimdi seni..."

Yine kıyamayarak Furkan'ın koluna dokundum yavaşça. "Tamam bırak hadi, yazık."

Furkan bir iki saniye bana baktıktan sonra Berke'yi yavaşça bıraktı.

Berke sesini incelterek, "Pis zorba!" diye bağırdığında ise hepimiz güldük. Patavatsızın tekiydi ama yine ortamı yumuşatan o olmuştu.

Sessiz bir şekilde ilerlemeye devam ederken Çağla, biraz önce Berke'nin ufak atışmamız yüzüden cevapsız kalan sorusunu yanıtladı.

"Biraz dinlendikten sonra evine gitmeyi düşünüyorum. Onunla yalnız konuşmam gerekiyor."

Anlayışla başımızı salladığımızda Furkan söze girdi bu kez. "Çağla, o ne derse desin aldırma tamam mı? Seni hâlâ seviyor."

Çağla burukça gülümseyerek başını salladı.

Ali kolay kolay affetmeyecekti, bunu biliyorduk. Çünkü Çağla'nın kalması için o kadar çok çabalamıştı ki... Yaptığı o kadar şeye rağmen gittiği için fazlasıyla kızgındı. Ama Çağla da mecburdu, çünkü biliyordu ki, babası onu da yanında götürmek için önüne çıkan tüm engelleri yıkardı. Ve Çağla, Ali de yıkılmasın diye gitmişti.

Kaçıp gelmesi şu an için sorun teşkil etmiyordu ama Murat amca öğrendiğinde Çağla'yı almak için mutlaka geri dönecekti. Ve asıl deprem, o zaman yaşanacaktı...

Sevgili ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin