-30- Kaybetmek

2.8K 96 16
                                    

Medya; Umut.

Furkan, benim çocukluğumdu. Anılarımdı, oyunlarımdı, hayatımdı... Tıpkı Çağla, Ali ve Berke gibi. Ama sadece bu kadar değildi işte. O benim hayallerimdi, hiç ulaşamayacağımı bilip de arsızca istediğim yıldızımdı, yıllarca kalbimde büyüttüğüm aşkımdı.

Dileğim, duam, yatmadan önce görmek istediğim rüyamdı.

Korkarak yaşamıştım hep, bir gün ya öğrenir de uzaklaşırsa benden diye... Bu yüzden de susmuş, hep içimde yaşamıştım hissetiğim ne varsa...

Ama şimdi, birkaç saat önce olanlar zihnimde tekrar tekrar canlanıp ardından gelen o sözlerle bir yangının ortasına atıyordu beni. Onu severken hep acımıştı bir yanım ama hiç yanmamıştı içim böyle... Hiç imkansızı bu kadar derinden hissettiğim olmamıştı. Hiç böylesine kesmemişti pişmanlık umutlarımı... Ve hiç en yüksekteyken çakılmamıştım yere böyle.

Ben her zaman çok sevmiş ama ilk kez bu kadar net hissetmiştim sevilmediğimi...

"Umut, ağlama artık ne olur..."

Çağla'nın dizlerinden doğrulurken dudaklarımı ısırarak hıçkırıklarımı durdurmaya çalıştım ama imkansız gibiydi. Bu güne kadar sustuğum şeylerin dışa vurumuydu göz yaşlarım ve çığlık çığlığa bağırmak istediğim sözlerin yansımasıydı hıçkırıklarım...

"Bak, konuşursunuz... Furkan bir anlık bir hisle seni öpecek biri değil sen de biliyorsun. Tamam, özür dilemiş ama-" derken başımı hızla iki yana sallayarak kestim sözünü.

"Çağla a-anlamıyorsun." Sesim titredi. "Yıllarca arkadaş gibi büyüdük biz. Ona olan aşkım büyürken kendimi de suçladım hep... O seni arkadaşı gibi görürken bunu nasıl yaparsın, diye... Ali sana en başından beri, arkadaş değiliz biz, diye kızmıyor muydu? Liseye başladığımızda da aşığım sana diyip öpmemiş miydi seni? A-aynı şey değil işte..." Hıçkırdım. "Evet, Furkan hep bana farklı davranmıştı ama bunu fazla korumacı olmasına bağlamıştım. Seni de aynı şekilde koruyordu ama Ali seni sevdiğini söylediğinde öncelik ona düştüğü için daha geride durmayı bildi. Bana biraz daha farklı davrandığının farkındayım ama ya yanılıyorsam? O zaman ne yapacağım? Emin olamıyorum hiçbir zaman. Tamam diyorum. Bu sefer tamam, olabilir... Ama sonra öyle bir şey söylüyor ki yeniden en başa dönüyorum. Bunu anlamıyorsun."

Ağlayışım konuşmamı engellediğinde birkaç saniye bekledim ve ardından devam ettim zorlukla. "Onu severken ufak bir gülüşünden bile umutlanmaya hazırım ben... Ve hangi tavrını neye yoracağımı bilmiyorum artık. Hem yaptıklarından kendime pay çıkarmayı bırakalı da çok oldu... Umutlarım tam olarak ne zaman parçalandı biliyor musun? Geçen sene birlikte alışveriş merkezindeyken bir elbise görmüş, almak istemiştim onu. Kısaydı biraz... Alma demişti o da, ısrar edince de sinirlendirmiştim baya... En son niye diyince de, bakarlar diye bağırmıştı bana. Kıskanırım demişti... Nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Ama sonra öyle bir şey söyledi ki bana, işte o zaman bıraktım ben umut etmeyi... Ben arkadaşımı çakallara yem etmem, demişti. O bana kendi ağzıyla söylemişken neye inanayım ben?"

Bazen anlıyordum. Bir şeyler hissedebileceğini düşünüyordum ama sonra o gün söyledikleri geliyordu aklıma, aptal olma diyordum. Umutlanmayı, yaptıklarından yada söylediklerinden bir anlam çıkarmayı o gün bırakmıştım işte. O yüzden şimdiye kadar da ne yapsa o seni arkadaşı olarak görüyor unutma, diyerek hatırlatıyordum kendime.

Yaptıklarına hep kör bakmam da bu yüzdendi. O günkü sözleri yeniden duymasın kulaklarım diye...

Çağla kollarını bana dolayarak sarıldığında ben de sıkıca ona sarıldım.

"Anneannem hep, hayat seni ağlattığında umutsuzluğa kapılma. Çünkü bil ki daha çok güleceğin günler yakındadır, derdi. Şimdi ağla güzelim ama unutma ki senin güleceğin günler de çok yakın..."

***

Berke, kırılırcasına çalan kapıya yürürken küfürlerini de sıralıyordu. Anne ve babasının evde olmadığı bir güncüğü uyuyarak geçirmeyi planlamıştı ama rüyasının en güzel yerinde gelen her kimse içine etmişti.

Kapıyı hışımla açarken karşısında gördüğü kişiyle küfürü yarım kalmıştı. "Hay ben senin o kapıyı çalan elini-"

Furkan, sırılsıklam bir halde kızarmış gözlerle ona bakarken afallayarak suratına baktı o da. "Furki... Ne oldu lan sana?"

"Berke ben... Ben çok kötü bir şey yaptım. Her şeyi bok ettim! Ne yapacağım şimdi?!"

"Lan bir sakin ol. Geç içeri... Ben de üstüne başına bir şeyler getireyim." diyerek kolundan tutup içeri çekti Furkan'ı.

Furkan salona yürürken Berke de odasından bir tişört ve eşofman almıştı.

Tekrar salona döndüğünde elindekileri ona uzattı. "Al şunları giy, hasta olacaksın yoksa."

Furkan hızlı bir şekilde, Berke'nin yanında olmasını önemsemeden ıslak kıyafetlerini çıkarıp yenilerini giyerken bir yandan da sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyordu. "Mahvettim her şeyi! Asla düzelmeyecek... Ne yapacağım?"

"Ulan takılmış plak gibi aynı şeyleri söylemeyi bırak da ne oldu onu anlat!"

Furkan ellerini ıslak saçlarına daldırarak çekiştirdi. Evden çıktıktan sonra yaşadığı şaşkınlıkla durumun ciddiyetini anlayamamıştı ama düşündükçe bazı şeyler kafasına dank etmiş ve elini ayağına dolandırmıştı.

Bunun artık geri dönüşü yoktu. Bahanesi, yalanı yoktu. Bir de salak gibi özür dilemiş ve iyice bok etmişti işleri. Ne yapacaktı şimdi?

"Berke ben çok büyük bir hayvanlık yaptım! Batırdım her şeyi... Allah kahretsin! Umut bir daha yüzüme bile bakmayacak."

Berke öfkeyle solurken arkadaşının suratına bir tane geçirmemek için kendini tutuyordu. Zaten şimdi ona vursa, dayak yiyen kendisi olurdu büyük ihtimalle.

"Furkan! Söylesene ne oldu?!"

Furkan başını kaldırıp arkadaşına baktı. Anlatmadı. Böyle özel şeyleri anlatmazlardı birbirlerine. Ve Furkan kardeşi dahi olsa kimseye söylemezdi böyle bir şeyi.

"Lan söylesene!"

"Söyleyemem." dedi. "Sadece bir bok yedim ve artık Umut'la aramız eskisi gibi olamaz. Ulan bir de salak gibi özür diledim!" diyerek son cümlede kendine kızarak yumruk yaptığı elini dizine vurdu.

Berke'nin gözleri irice açılırken tahmin ettiği şeyin olup olamayacağını kafasında tartıyordu. Ve Furkan'ın şu anki hali tahminlerini doğrular yöndeydi. Umut'u öpmüş olabilir miydi?

"Siktir!" dedi Berke. "Ne yaptın sen?!"

Furkan sinirle kafasını Berke'ye çevirdi. "Ulan o soruyu buraya gelene kadar kaç kere sordum ben kendime biliyor musun?! Adam akıllı bir şey söylemeyeceksen kapa çeneni. Annem beni bu halde görmesin, sizinkiler de evde yok diye geldim buraya."

"Artık söyleyeceksin." dedi Berke. "Onu sevdiğini anlatacaksın."

"Ben... Nasıl söyleyeceğim lan? Ya daha kötü olursa her şey?"

Gözlerini devirdi Berke. "Bundan daha kötü ne olabilir? Bu güne kadar beklemen hata. Daha fazla aptallık etme ve söyle. Artık kaybedecek bir şeyin kaldı mı?"

Furkan'ın gözleri salonun vitrininde duran çerçeveye takıldı. Geçen sene karne günü topluca çektirdikleri bir fotoğraftı bu. Gözleri Umut'un gülümseyen yüzünü buldu ve onun da dudaklarında buruk bir gülümseme belirirken başını salladı belli belirsiz.

"Benim ondan başka kaybedecek bir şeyim yok. Haklısın, söyleyeceğim..."

Sevgili ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin