-17- "Söz..."

4K 129 3
                                    

Medya; Furkan.

Canım acıyordu...

Fizikselden çok, ruhsal bir acıydı bu. Sanki ruhumun en can alıcı yerinden saplamışlardı bıçağı. Kanıyordu. Ruhum kanıyordu...

Kalbim sıkışıyordu her düşündüğümde. Nefesim kesiliyordu.

Aşk ne acımasız bir duyguydu. İliklerine kadar doluyordun ama karşılık bulamıyordun. Doldukça da yetmiyordu o kalp artık sana. İşte o zaman oluk oluk akıyordu aşkın kalbinden. Ama görmüyordu işte. Herkes bilse bile, bir o fark etmiyordu...

Ben dolmuştum. Taşıyordum...

Dolan gözlerimi kırpıştırarak derin bir nefes aldım. Dakikalardır önünde dikildiğim ama cesaret edip de ziline basamadığım kapıya baktım.

Furkan'la kantindeki son konuşmamızın üzerinden üç gün geçmişti ve bu üç gün, hayatımın en kötü günlerindendi.

Konuşmuyorduk.

Aslında o gün çıkışta benimle konuşmayı denemişti ama ben bütün gün kafamda olmadık şeyler kurup kıskançlıkta zirve yaptığım için, "O kızla ilgili bir şey duymak istemiyorum! Hiçbir şey duymak istemiyorum!" diyerek patlamıştım.

Tabii hemen ardından pişman olmuştum ama özür de dileyememiştim. O gün eve döndüğümüzde ise bir ağlama seansı geçirmiş ve Çağla'ya da her şeyi anlatmıştım.

İlk başlarda, bu kadar zaman sakladığım için bana kızsa da, sonra kıyamamış ve bana sarılarak o da ağlamıştı.

Sonraki iki günde ise değil konuşmak, yüzüme bile bakmamıştı. Yüzünde sürekli buruk bir ifadeyle geziyordu. Sadece benimle değil, diğerleriyle bile çok gerekli olmadıkça konuşmamıştı.

Ve ondan uzak kalmak beni öldürüyordu...

Sonunda, zile basmak için elimi kaldırdığım sırada, kapı birden açıldı ve Canan teyzeyle göz göze geldik.

"Umut?" dedi şaşkın bir ifadeyle.

"Merhaba Canan teyzeciğim, nasılsın?" diyerek uzanıp yanağını öptüm suluca.

"İyiyim kızım, markete gidiyordum ben de şimdi. Bir şey mi oldu?" diye sordu samimi bir şekilde gülümserken.

"Şey... Furkan'la konuşmak için gelmiştim ben."

"Geç kızım içeri," diyerek geçmem için kapıyı iyice açtığında içeri girdim. "Odasında bizimki. Sen git yanına, ben de bir alışveriş yapayım, dönünce uzun uzun konuşalım seninle. Özlettin kendini."

Gülerek başımı salladığımda saçlarımı okşayıp evden aceleyle çıktı.

Derin bir nefes alarak küçük adımlarla koridorda ilerlemeye başladım. Ve koridorun en sonuna geldiğimde yumruk yaptığım elimi iki kez kapıya vurdum.

"Gel..."

Pürüzsüz sesini duyduğumda iç çekmemek için yutkundum. Günlerdir şu sesi duyamıyordum ki...

Kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde gördüğüm manzarayla dondum.

Furkan, dolabının önünde durmuş, içinde bir şeyler arıyordu. Çıplak üstüne bakarsak aradığı şey bir tişört olmalıydı.

"Anne siyah tişörtümü bulamıyo-" Başını bana doğru çevirdiğinde bir anda sustu. "Umut?"

Yutkunarak gülümsemeye çalıştım ama şu an aptal gibi göründüğüme şüphe yoktu. "S-selam..."

Cidden aptalsın Umut...

Tamamen bana doğru döndüğünde yüzündeki şaşkın ifade hâlâ yerini korusa da, dudaklarında çok hafif bir gülümseme yer edinmişti. "Selam... Bir şey mi oldu?"

Gözlerimi yapılı vücudundan çekerek gözlerine çıkardım. "Evet, ben..."

Üstünde bir tişört olsa her şey daha kolay olabilirdi kıvırcığım. O geniş omuzların dikkatimi fena halde dağıtıyor da...

Ona yaklaşarak önünde durduğumda çıplaklığını gözardı etmeye çalışıyordum.

"Özür dilerim," diyerek söze girdim. "Ben o gün biraz gergindim ve... Talihsiz kişi sen oldun, üzgünüm. Seninle bu kadar uzun süre konuşmamaya alışkın değilim Furkan. Cidden kendimi çok kötü hissediyorum. Ben..."

Daha cümleme devam edemeden bir kolunu belime sararak beni kendine çekti ve sıkıca sarılırken yüzünü de saçlarıma gömerek içine derin bir nefes çekti.

Daha cümleme devam edemeden bir kolunu belime sararak beni kendine çekti ve sıkıca sarılırken yüzünü de saçlarıma gömerek içine derin bir nefes çekti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ani hareketiyle kaskatı olan bedenimi zorlukla hareket ettirerek ellerimi omuzlarına koydum.

Tamam. Çıplak falan değil. Unut onu. Elinin altındaki o soğuk tene dokunmuyorsun. Yada göğsüne hapsolmuş falan değilsin. Unut...

"Bende özür dilerim," diye fısıldadı. "Ben sadece-"

"Yanında birini görmeye hazır değilim." diyerek sözünü kestim. Hayatımın itirafını yapıyordum! "Sen hep... Bizim Furkan'ımızdın. Ve ben senin kalbinde bizden başka birinin yer alacağı düşüncesini kabullenemiyorum."

Belimdeki kollarını sıklaştırarak daha sıkı sarıldı bana. Bende ona... "Benim kalbimde sizden başka kimse yok."

Başımı hafifçe geriye çekerek yüzüne baktım şüpheyle. "O zaman bahsettiğin kız-"

"Öğreneceksin," diyerek sözümü o kesti bu kez. "Zamanı geldiğinde öğreneceksin güzelim.. Anlatacağım sana..."

Yavaşça başımı sallayarak, "Furkan," dedim cılız bir sesle. "Bir daha böyle olmasın. Aramıza hiçbir şey girmesin, olur mu?"

Her zamanki içimi titreten gülüşlerinden birini takınırken başını salladı. "Söz... Bir daha hiçbir şey giremeyecek aramıza. İzin vermeyeceğim."

"Söz..." diyerek kısık bir sesle tekrar ettiğimde birkaç saniye öylece bakakaldık birbirimize.

En çok bu anları seviyordum. Bazen böyle göz göze geliyorduk ve öylece kalıveriyorduk. Gözlerimin, dilimin söylemeye cesaret edemediği şeyleri anlatması umuduyla bakıyordum gözlerine.

Küçük bir çocuğun uzun süredir istediği oyuncağına kavuştuğundaki sevinçle doluyordu o anlarda içim. Öyle çocuksu, öyle saf...

Bu, başımı yastığa koyduğumda her saniyesini en ince ayrıntısına kadar düşüneceğim anı bozan ise telefonumun melodisiydi.

İçimden bir sıra küfür ederken, Furkan'a mahçup bir bakış yollayarak elimi kot pantolonumun cebine attım ve telefonumu çıkarıp aramayı yanıtladım.

"Efendim Çağla?"

"Umut... Babam... Babam burada."

Sevgili ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin