''Kızım hadi uyan artık saat kaç oldu ? '' diye odama giren sesin verdiği huzurla gözlerimi açtım. ''Günaydın annecim. '' diyerek bir gülümseme yolladım bütün yaralarımı saran müthiş insana. Arkadan ''Bizim kız uyumaya gelmiş buraya baksana. '' diye trip atan canım babama da bir öpücük yollayıp yatakta doğruldum. ''Ablaaaaaaa ! '' diye bağırıp yatağıma atlayan kardeşimi de unutmamak lazım tabii...
Dünü anımsayıp kocaman bir nefes alıp düşünmeye başladım. Kendimi bulduğum yerin yine kendi evim olması, ailemin yanı olması ne kadar da güzel. Sığınacak tek limanım burası. Derin'den ayrıldıktan sonra hayatın boş gelmesi de ne kadar saçma. Bütün hayatım o olmuş meğer. Ya da ben boşluğa düştüğüm için anlamsız şeyler yaşıyorum. Eve gelir gelmez ne kadar sosyal medya üyeliğim varsa hepsini
kapattım. Bana kimsenin ulaşmasını istemiyorum. Telefonumsa hala kapalı. Açmayı düşündüm aslında. Açıp Derin'le konuşmak istedim. Sonra vazgeçtim. Daha fazla üzmeye, üzülmeye gerek yok ki...
Hem benim bir sürü filmim var. Zaman çabucak geçecek bu şekilde. Belki bir işe girerim. Belki bütün gün uyuyabilirim. Yaşadığım depresyon mu ? Yaşadığım tükenmişlik sendromu bence. Bitmişlik, ölmüşlük sendromu da diyebiliriz. Ruhum hissiz. Hiç böyle oldunuz mu ? Canım yanmıyor mesela. Sadece inancım köreliyor. Aşka, sevgiye, dostluğa. Tek varlığım sadece ailem. Evden çıkasım gelmiyor. Çıksam nereye gidebilirim ki. Tek başımayım işte. Sanki herkes benim ne kadar saf ne kadar salak bir insan olduğumu konuşuyor dışarıda. Gözlerimi kaçırdığım herkes içime dert olmaktan başka bir işe yaramıyor...
Yataktan kalkıp mutfağa geçtim. Mükemmel bir kahvaltı sofrası hazırlamışlardı. Moralimin bozuk olduğu çok belliydi ama kimse bunu yüzüme vurmuyordu. Sorgulamıyordu. Bende bozuntuya vermemek için gülümsemeye çalışıyordum. Çok az şey yiyip çok fazla su içerek sofradan kalktım. Salona geçip gazetelere bakmaya başladım. Fakat haberler içimi daraltınca odama geçip film izlemeye karar verdim. Odama geçtiğimde gözüme çarpan telefonum ''Beni açmalısın ! '' diye yalvarınca dayanamayıp telefonumu açtım.
Açmasaydım keşke. Hiçbir mesaj, hiçbir cevapsız çağrı yoktu. Yani kimseye haber vermeden çekip gitmem kimsenin umurunda değildi. Derin bile yazmamıştı. Sorgulamamıştı. Cemre bile onunla geleceğimi söyleyip ortadan kayboluşuma ses çıkarmamıştı. Bu kadar silinmiştim herkesin hayatından. Madem kimsenin umurunda değildim, o zaman telefonu kullanmamın da bir anlamı yoktu. Telefonu kapatacağım sırada gelen aramayla korksam da tanımadığım bir numara oluşu açmam için beni kışkırtıyordu. Dayanamayıp cevap verdim.
''Efendim ? '' karşımda kimin olduğunu aşırı merak ediyordum.
''Aa sonunda ya. Merhaba. Selen hanım değil mi ? ''
''Evet benim buyurun ? ''
''Ben İstanbul Görsel Tasarım Merkezi'nden arıyorum. İsmim Aras. Bilgilerinizi okuldan buldum. Çizimleriniz için bir iş teklifimiz var. Özellikle sanıyorum ki sınavda çizmişsiniz, bir formula 1 yarışı ve gerçek yarışçılarının similasyonunu anlatan oyun cd'si tasarımınız çok beğenildi. Acaba sizinle bir görüşme ayarlayabilmem mümkün mü ? '' o kadar şaşırmıştım ki karşıdan gelen sevimli sese ne cevap vereceğimi bilemiyordum.
''Ee şey. Yani ben şuan İstanbul'da değilim. Ve yakın zamanda pek gelmeye niyetim yok. O yüzden sanırım başka birini arasanız daha- ''
''Hayır- hayır olmaz. Başka biri filan karıştırmayın hiç. Sizi şirketimizin bünyesine katmak zorundayım. Lütfen. Nerdeyseniz ben gelebilirim yanınıza. Zaten sadece çizimleriniz ve şirketimiz hakkında konuşacağız. Ne dersiniz ? Lütfen bu benim için çok önemli. Yani size ve çizimlerinize ihtiyacımız var. ''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI
HumorKulağına eğilip ‘’Yemin ederim ki onunla konuşmadım. Konuşmuyorum da. ‘’ diye fısıldadım. Tatlı bir gülümseme kapladı suratını. Dudaklarını bana doğru çevirip ‘’Yemin ederim ki senden başkasıyla konuşmak istemiyorum. ‘’ dedi. Gülümsemem tüm hücreler...