Bölüm 19

127 6 1
                                    

"Ula noliy?"
"Koş abim koş valla amcam katil olcak."
"Ne katilu da? Doğru düzgün anlatsana kizum?"
"Abim bak çok geç olmadan git peşinden anlatıcam sonra ben sana." Eren abim fesubhanallah diyerek arabaya bindi. Ben de hemen yanına binerek amcamın peşinden gitmeye başladık.

"E anlat da Selun."
"Semih çıktı karşıma, amcam da duyunca aldı tüfeği gitti." Arabanın bi anda yoldan çıkıp tekrar yola girmesiyle torpidoya tutundum.
"Ula ne demak Semih geldu? Ne işu varmuş lan onun senun karşunda?"
"Abim bas sen bas valla amcam öldürcek çocuğu."
"Eldursun ula." Gözlerimi büyüterek abime baktım.
"Abi, amcam hapise mi girsin istiyorsun?"
"Of ula of." Diyerek hızla gaza bastı.

Hızlanarak amcamın arabasının yanına geçtik. Amcama pencereyi aç hareketi yaptım.
"Amcam allah aşkına dur." Camı açmasıyla yalvarmaya başlamıştım.
"Gir da içeru!" Amcamın bağırmasıyla yerimde sıçradım.
"Abi bir şey desene?" Abiö derin bir nefes verip kafasını öne eğerek amcama bağırdı.
"Amca bir dur da gafana göre hareket edeysun. Çek bir sağa da konuşuk edelum ha."
"Sus Eren karuşma."
"He oldi karuşmayayum da git vur adamu."

Amcam birden gaza basıp bizi geçti. Abim de hemen gaza basıp takip etti. Hayır nereye gidiyordu ki bu adam? Amcamın durmasıyla biz de durduk ve arabadan indik. Amcamla yengem önden biz arkadan koşarak Semih'in evine gidiyorduk. Amcam kapıya vurarak Semih'in adını bağırıyordu.

Kapıyı Semih'in babası Talat açmıştı. Nefretle onu izliyordum. Bunun sayesinde Semih bir türlü hak ettiği cezayı almıyordu. Adalet sadece güçsüz olana işliyordu tabii.
"Ne var? Evimi mi basıyorsunuz siz?"
"Yok horon tepiyorduk deduk Talat'suz olmaz. Delu etma da benu nereyedu oğlun?"
"Size ne benim oğlumdan Ali bey. Lütfen gider misiniz evimden?"
"Gidemeyuz Talat bey. Ha senun bu oğlun nasul çıkar bizum kizumuzun karşisuna? Ecelune susadığu içundur ha neden olacak başka?"

"Ne oluyor burada?" Bu da Semih'in annesi Melek. Bir insan ismiyle nasıl bu kadar ters düşebilir?
"Elunun körü oliy! Oğlun durmay rahat ama etma merak biz rahatlatacağuz oni!" Yengem Melek cadısının saçına yapışmamak için zor duruyordu.

"Bakın Ali bey, oğlum evde değil. Sabah çıktı ve bir daha uğramadı. Ne yaptıysa da biz konuşuruz onunla. Şimdi evimi terk eder misiniz?"
Amcam tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki abimle biz araya girdik.
"Amcam gel hadi gidelim biz, bak evde de değilmiş zaten."
"Evet amca biz onu illa bir yerde yakalarız zaten şimdi boş yere durmayalım burada. Hadi gel gidelim."

Amcam bizi haklı bulmuş olacak ki silahını beline koydu. Yengem de sinirle onlara arkasını dönüp arabaya bindi.
"Ha şimdu gideyrum ama söyleyun o oğlunuza bulup gömeceğum onu habu karadenuza!" Amcam onlara bağırdıktan sonra arabaya bindi.
"Binun da siz de." Amcamın benle abime bağırmasıyla yerimizde sıçradık. Kafamızı sallayıp biz de hemen arabaya bindik.

"Ulan Semih seni bi bulayım da bak bakayım amcama bırakıyor muyum?"
Abim söylene söylene arabayı çalıştırdı. Bir günüm sakin geçsin ya bir sadece bir. Çalan telefonumu çantamdan çıkartıp kulağıma götürdüm.
"Efendim Fatih?"
"Nerdesun?"
"Parka geç sen geliyorum ben de." Telefonun kapanmasıyla kaşlarımı çatarak kulağımdan ayırdım. Yüzüme kapadı!

"Abim caminin oradaki parka bıraksana beni."
"Hayırdır?"
"Ne hayırdır?"
"Fatih'le?"
"Ee abi?"
"Ne iş işte da?"
"Ne işi abim ya çocukluk arkadaşım, bilmiyorsun sanki Fatih'i."
"Biliyrım ondan sorayrum ya." Abimin fısıldadığı cümleye aldırmayıp kafamı geriye yasladım. Gidene kadar kafamı dinlerdim.

Geldiğimizi anlayıp arabadan indim ve banka oturdum. Bir dakika olmadan Fatih'te gelmişti zaten.
"Ne bu halun, karadenuzda gemilerun mi batti?"
"Gemilerim batsa yine iyi, Semih batacak Semih."
"Ne demek Semih batacak? Kızım doğru düzgün anlatsana da şunu."
"Amcam Semih'in bugün karşıma çıktığını öğrendi. E tüfeği aldığı gibi de evini bastı. Allahtan evde yoktu yoksa şu an cenaze namazı kılıyor olurduk. Daha kötüsü amcam nasıl daha az ceza alır diye avukat araştırıyor olabilirdik."

"Ne araştıracağuz sen varsın ya." Fatih'in karnına dirseğimle vurdum.
"Dalga geçmenin zamanı mı?"
"Tamam da kızma. Amcan da haklı ama, benim orada onu gebertmediğime dua etsin o it."
"Heeh Fatih. Gitme yangına körükle."
"Ne edeyum kızım da hak ediyor şerefsuz."
"Benim burada okuma işim yaş galiba."
"Ne diyorsun Selin sen. Peşinde bu varken nasıl gideceksun bilmediğin şehire ha? Burada seni koruruz, korurum ama gurbette zor be kızım."

Hiçbir şey demeyip Fatih'in omzuna başımı koydum. Çünkü biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. Şu son birkaç ayda ne kadar da çok şey yaşamıştım öyle. Fatih'in hızlanan nefesiyle kafamı kaldırdım.
"İyi misin?"
"İyiyim." Montunun fermuarını açıp arkasına yaslandı. Ben de çok üstelemeyip önüme döndüm.

"Keşke yine 8 yaşında olsam. Burada seninle oyun oynasam, sen de bana kum atan çocuklarla kavga etsen. Sonra ben de kavga ettiğin için sana kızsam. Sonra 5 dakika bile dayanamayıp sarılıp barışsak. Şimdi hayat çok zor, baş edemiyorum ben artık. Yoruldum Fatih ben."
"Sen ne zaman kötü hissedersen Selin, ben de omuzumda burada olacağuz. Ha biri daha seni üzsün bakayum, kimdur o yürekli. Çok bile dayandum ben bu zamana kadar."

"Fatih, iyi ki varsın." Diyip sarıldım. Öylesine söylenmiş bir cümle değildi bu, iyi ki vardı. İyi ki benim hayatımdaydı.
"Ee tamam da yeter bu kadar duygusallık."
"Hiç de gelemez böyle şeylere. Ula senun sevgulun olacak kiz yandu ha." Şakasına söylemiştim bu cümleyi ama, şaka da olsa acıtmıştı canımı.
"Niye yanaymış benden daha iyisinu mu bulacak?"
"Alacak senun gibu bir öküzü de ne yapacak. İki güne geturur senu habenum kapuma."
"Belki hiç gitmem oradan."

Dediği şeye cevap verecekken arkamdan adımın söylendiği sesle kaskatı kesildim. Gerçekten mi? Yeteri kadar yorucu bir gün değil miydi? Daha ne yaşayabilirim diye test mi ediyoruz? Arkamı dönüp adımı söyleyen kişiye baktım.

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin