Bölüm 25

117 5 1
                                    

"Eeeh başlayacağum şimdu ceketinuza ama ha. On yaşiniza geri mu döndünüz siz?"
"Ceket benim ceketim. Nasıl odama girip alabiliyor anlamıyorum yenge?"Selim'in dediğine göz devirdim.
"Yahu ne var bugüncük ben giysem. Cimri misin sen ya?" Evet, bir ceket için kavga ediyorduk. Yengem de her zamanki gibi ayırmaya çalışıyordu.
"Kızım niye benim giyineceğim gün istiyorsun?"
"Nereden bileyim ben senin giyineceğini?" Ceketin bi ucundan o bi ucundan ben tutmuş çekiştiriyorduk. Ve ikimizin de bırakmaya hiç niyeti yoktu.

"Eğer şimdu o ceketu bırakmazsanuz Allahıma kitabuma alurum, yakarum, küllerini de atarum karadenuza." Yengemin dediğiyle ikimiz de birden bırakınca ceket yere düştü. Yengemden bahsediyorduk, kesinlikle yapardı!
"Çıkun şimdu odanuza başka bir şey arayun, ikinize de yok bu ceket. İşimun gücümün arasundan sizle mu uğraşağum ha? Hayde yukaru."
"Ama yen-"
"Hayde dedum Selin." İkimizi de yukarı kovdu resmen.

Dolaptan deri ceketimi alıp direkt evden çıktım. Cimri Selim yüzünden derse geç kaldım resmen! Evden çıkınca gördüğüm kişilerle durdum.
"Hayırdır yangazlar?"
"Abim gelemeyecekmuş siz Selin'i alun bırakun okuluna ben geç geleceğum dedu."
"Niye benim ayağım yok muymuş? Neden siz geldiniz?"
"Hee anlat anlatabilursan bunu abime." Haklılardı. Şimdi hiç inada bindiremeyecektim işi, Selim bütün tartışma enerjimi almıştı. Arabaya binip beni okula götürmelerini bekledim. Bi 30-40 dakika sonra da okula gelmiştik.

Arabadan inmemle birinin ismimi söylemesi bir oldu. Bu nasıl zamanlama kardeşim?
"Selin?" Duyduğum ses duymak isteyeceğim son sesti. Bu hala gitmemiş miydi? Bıkmışçasına ona döndüm.
"Ne var?" Kuzey kötü görünüyordu. Gerçekten çökmüş çocuk yahu!

"Hayurdur?" Yangazlar arabadan inip yanıma geldiler. Fatih'in kardeşleri işte ne beklersin?
"O çok sevgili arkadaşın beni ormanın ortasına bırakıp gitti. Şansıma yakınlarda bir kulübe buldum da, ölmeden geceyi atlatabildim. Senin için ta buralara kadar geliyorum ama yüzüme baktığın yok. Hala ne mi var diyorsun?"
"Evet diyorum. Bunlar beni ilgilendiren konular değil." Soğukkanlılığım karşısında sinirlendiğini görebiliyordum. Sinirle soluduktan sonra bana yaklaştı. Daha doğrusu yaklaşamadı çünkü yangazlar kolunu koyup ona engel oldu.

"Hop hop yavas da!"
"Tamam Murat bırak. Ne diyeceğini desin de gitsin."
"Selin, diyeceğim tek şey seni seviyorum." Dediğine alayla güldüm.
"Ama ben seni sevmiyorum." Kendime şaşırmıştım. Gözlerinin içine baka baka söylemiştim bunu. Gerçekten de istemiyordum onu.
Söylediğim cümle karşısında biraz bana baktıktan sonra hiçbir şey demeden gitmişti.

Üzülmüştüm. Giderken ki bakışını bir süre unutacağımı sanmıyordum.
"Ee?" Gökhan'ın sesiyle onun arkasından bakmayı kesip önüme döndüm.
"Ne ee?"
"Kim bu gevşek?"
"Size ne yangazlar."
"Valla sen bilirsun Selin, anlatmazsan abime söylerum yolunu kestiğuni o bakar icabuna." Murat'ın kurduğu cümleyle kolunu çimcikledim.
"Şunlara bak ya bir de tehdit ediyor."

"İyi tamam hadi gidelim kafeteryaya anlatayım. Başımın belaları." Gülerek arkamdan geldiler. Kafeteryaya girip sakin bir yere oturduk. En başından anlatmaya başladım. Bitirdiğim zaman ikisinin de şaşırmış olduğunu görüyordum.
"Ne Semih'u biter ne Kuzey'u biter. Vallahi daraldum ha."
"Ya Murat, bir de bana sor sen." Çalan telefonumla muhabbetten ayrılıp çantamdan telefonu çıkartıp açtım.

"Efendim Fatih?"
"Gittin mu okula?"
"Evet okuldayım. Sen nerdesin?"
"Ufak birkaç işum vardu. Yangazlar bıraktu değil mi?"
"Aynen gelelim o konuya. Neden yangazlar geliyor beni almaya ya, ben tek gelemiyor muyum?"
"Gidebiliyorsun gidebiliyorsun da etrafunda o kadar şerefsuz varken seni tek bırakmak istemiyrım."
"Ben kendi kendimi korurum."
"İşimi şansa bırakmiyrım Selin hanum."
"Of." Diyip telefonu suratına kapattım. Benim burada sinirden köpürdüğüme bakmayın, eminim o şu an gülüyordur.

"Ben sana dedum yangaz kapaturken köpürecek diye."
"Ben de sana hak verdum tabi." Murat'la Gökhan'ın konuşmalarına döndüm.
"Sizin bu abiniz var ya, deli eder insanı."
"Biliyrız." İkisinin de aynı anda söylediği kelimeyle güldüm. Kimi kime anlatıyorsam! Al birini vur ötekine işte. Acaba ne işi vardı Fatih'in ya? Ayrıca bunlar hala niye gitmemişti?

"Siz böyle bütün gün ördek yavrusu gibi peşimden dolanacaksınız herhalde?"
"Hee aynen öyle yapacağuz. Abim gelene kadar seni yalnuz bırakursak bizi oyar, hem işten de kaytarmuş oluyoruz."
"Ayruca burası cennet gibu baksana her yer güzel kız dolu."
"Bu cümleyi aynen Hilal'e ileteceğim Murat." Söylediğim cümleyle gözlerini açarak bana baktı.
"Etma da, daha yeni barıştuk zaten."
"Sen de zorluyorsun ama. Sana ne kızlardan mis gibi sevgilin var."
"Hee sevgilum olduğundan sevgilumun haberi yok ama. Beni seviyor ama hala olmuyor sevgili ,hiç anlamayrum habu kızları."
"Bu gidişle de hiç olmayacak zaten merak etme."
"Ağzını hayur aç Selin da."
"Ne var ya? Olanı söylüyorum ben. Sen böyle çapkınlıklara devam ettikçe zor canım."

"Sen benım aşk hayatumla uğraşacağuna habu Gökhan'a birini bul."
"Yook istemem ben kiz falan, iyiyum böyle."
"Öyle deme yangazım, çıkar biri karşına feleğin şaşar."
"Zor be Selin. Hatta imkansuz."
"Diysın?" Murat'la ikimiz aynı anda söylemiştik.
"Hee diyrım." Bu laflarını yutacağından adım kadar emindim de, neyse. Şimdi ne desem itiraz edecekti biliyordum.

"E gidiyorum ben derse, siz de ne yapıyorsanız yapın artık abiniz gelene kadar."
"Tamam bitince ararsun."
"Ararım canım ararım." Tam masadan kalkmıştım ki Füsun gülerek bizim masaya geliyordu.
"Naber?" Diyerek masaya oturdu.
"İyi senden?"
"İyidir. Neden çağırmadın gelirken?"
"Yangazlar almaya gelince unutmuşum ya." Füsun kaşını kaldırarak yangazlara döndü.
"Neden yangazlar almaya geliyor ki seni?"

"Fatih beye sormak lazım onu."
"Aman yok o deliyle uğraşamam hiç."
"Hopp abimiz da Füsun."
"Ee Murat? Yalan mı? Bütün köy deli diyor abinize be."
Ee doğru söze ne denir?
"Ben gidiyorum artık, sonra görüşürüz." Diyip masadan kalktım. Derse yetişmek için okulun koridorunda koşuyordum. Hızlı hızlı koşarken birine çarpmamla geri sendeledim.
"İyi misin?" Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye baktım. O bu okulda herkesin çetelesini tutan çocuktu. Gözlerimi devirdim.
"Hayvan gibi çarpmasaydın gayet iyiydim."
"Koşarak köşeyi dönen sensin, ben nereden bilebilirim orada olduğunu?"
"Hiç seninle uğraşamayacağım şimdi." Diyip dersimi olduğu yere gittim. Başlamışlardı işte! Neyse başlayalı çok olmamıştır zaten. Hemen gidip bir yere oturup profesöre odaklandım.

Sonunda dersin bitmesiyle sınıftan çıktım. Başım ağırmıştı ya. Okulun bahçesine inip bir banka oturdum.
"Selamun aleyküm." Fatih oturur oturmaz yanımda bitmişti.
"Oo gelebildiniz mi sonunda? Neymiş bakalım bu iş?"
"Seni ilgilendiren bir şey değil."
"Bak sen." Dönüp yüzüme baktı.
"Hee baktum ne oldi?" Gülerek önüme döndüm. Tabi sonra aklıma gelen şeyler yine sinirlenmiştim.

"Ya sen yangazları niye benim peşime takıyorsun?"
"Takılsın da ne olmuş işleri ne?" Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Yangazlarla Füsun bahçenin öbür tarafında oturmuş konuşuyorlardı. Bunlar da işten kaytarmak için öğrencisi oldu resmen buranın. Of lavaboya gitmem lazım, ne haldeyimdir acaba şu an? Dersin yarısında kafayı koyup uyumuşum, yüzüm gözüm dağılmıştır.

"Ben bi lavaboya gidip geliyorum." Diyip kalktım.
"Tamam ben bizimkilerun yanındayum gelirsin." Kafamı sallayıp okula doğru ilerledim. Lavaboya girip yüzüme biraz allık sürdükten sonra çıktım. Selim yüzünden makyaj bile yapamamıştım ki. Yüzüme biraz renk gelmişti en azından. Lavabodan çıkıp ilerlerken bir kızın ağlamaklı sesini duydum. Yan tarafımdaki temizlik odasından geliyordu.

Bir kız neden orada ağlıyordu ki? Aralık olan kapıyı biraz daha açıp ürkekçe içeri kafamı soktum.
"Kim var orada?" Soruma cevap olarak sadece kızın ağlama sesi geliyordu. İçeri girmeye başladım. Ne korkunç bir yer böyle burası! Köşeyi dönünce ağzımın kapanmasıyla çırpınmaya başladım. Ağzıma sarılan ilaçlı mendil yüzünden çırpınmam çok uzun sürmemişti, gözlerim kararmaya başlayınca çırpınmayı bırakıp kendimi karanlığa teslim ettim.

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin