"Ne yaptı dedin?"
"Bacağuna sıkup atmuş ormana. Günlerdur o yüzden ortalarda yokmuş şerefsuz. Allahtan Süleyman amca yetişmişte abim sıyrıldı olaydan. İfade verecek sadece alakam yok diye." İnanmıyorum ya. Fatih, Semih'i bacağından vurup ormanın ortasına atmıştı!
"Valla iyi etmuş uşak." Yengeme şaşırarak döndüm.
"Ne iyisi ya! Ya bir şey olsaydı Semih'e?"
"E gebereydi ya."
"Hee tabi Fatih'te katil olsaydı değil mi?"
"Uuh ula olmasun paşam gatil falan.""Abinizi katil etmemeye uğraşırken ben onun katili olacağım bu gidişle." Murat'la Gökhan dediğime güldü.
"Ee ölümü senun ellerunden, daha ne ister?"
"Ne demek istiyorsun yangaz?"
"Hava diyim, ne gada güzel bugün."
"Ula çatı uçacak şimdu gafamuzdan ne iyisu?"
"Mecazi olarak iyi halacum, abimle Selin'e iyu yani." Bu sefer üçü birden gülmeye başlamıştı.Benim anca anladığım duygularımı bunlar ne ara anlamıştı da imalı imalı konuşuyorlardı? Salaktım galiba ben.
"Abinizin yanında da böyle saçma saçma konuşmayın kırarım valla kafanızı."
"He Selin he." İkisi de aynı anda söyleyince sinirle oturduğum yerde geriye yaslandım.
"Geldi kahveler." Mutfakta ben, yengem ve yangazlar otururken Didem'de kahvelerimizi getirmişti.
"E gı bu ne. Erkeklerun öcünü mü alaysın sen?" Yengem kahveyi içip yüzünü buruştarak konuşmuştu."Ne oldu be?"
"İç bak ne olmiş." Merak edip ben de içince ağzımdaki kahveyi tekrar fincana boşalttım.
"Basmışsın sen tuzu Didoşum, bu ne?"
Didem'de içip yüzünü buruşturdu.
"Ay bu tuz muymuş? Şekerin olduğu yere neden koyuyorsunuz o zaman ya?"
"Mutfağı toparlaydim, senun tuzla şekeru garuşturacağunu bilemedum."
"İyi bari siz içmediniz yangazlar." Didem önümüzden kahveleri alıp tekrar mutfağa götürdü.
"Biz tuzlu kahve hakkumuzu sevduğumuz gadunu alırken kullanmak istiyrız.""He Hilal'i isterken yani." Sorduğum soruyla Murat'ın yüz ifadesi değişmişti. Ne olmuştu ki?
"Hilal'in amcasu başka birine vercem diyiymiş kızı." Sinirli bir şekilde yumruğunu sıkmış sallıyordu.
"Ne?"
"Ula benum niye haberum yok?" Gökhan'a bile söylemediğine göre baya içerlemişti bu duruma demek.
"Daha sabah söyledu Hilal."
"Var mı öyle kızın istemediği birine vermek ya?"
"Kız istemiyrım demiyor ki Selin, sen nasul uygun görürsen amacum diyip çekiliy kenara."
"E babalarunuz zamanunda kavgalu olduğu için sana da vermiy. Hep böyle kişilere sevdalanun emi? Birinin amcasu birinin anasu istemesun." Yengem kaşla göz arası lafın ucunu yine bana değdirmişti."Kim kimi istemiyormuş?" Selim'de gelip yanımıza oturdu.
"Murat, Hilal'in ailesi istemiyor ya hani."
"Ee Haydar amca vurdu kızın babasını. İster mi hiç onun oğlunu?"
"E ben ne edeyum Selim haben mi vurdum adamu? Yok yere biz kaynayruz arada ya." Eskiden daha biz küçükken vurmuştu Haydar amca Hilal'in babasını. Sebebi derseniz, hiçbirimiz bilmiyorduk. Babaannem ve Sevda teyze biliyordu sadece."Ayol neden vurmuş ki baban adamı?" Didem yoktu tabi o zamanlar. Bu olayı yeni öğreniyordu.
"Deludur işte, Fatih abimin kime çektuğu belli." Gökhan haklıydı. Kesinlikle babasıydı Fatih.
"Fatih demişken, o nerede?" Hay yaşa Selim. Sabahtan beri bu soruyu sorcam ama yine laf sokacaklar diye ağzımda tutuyordum.
"Nerede olacak, karakolda." Selim, Murat'ın cevabına gülmüştü.
"Ona da ayrı bir oda açsınlar artık oraya. Maşallah hiç çıkmıyor."Selim'in dediğine ne kadar gülseler de ben gülünecek bir taraf göremiyordum.
"Ne yapmış yine?"
"Semih'u vurup ormana atmuş." Murat'ın cevabıyla Selim yerinde dikleşip ciddi bir hal aldı. Gerildiği çok belliydi.
"Bu-buldular mı onu ya?" Gözlerimi büyüterek Selim'e döndüm.
"Ne o hiç şaşırmışa benzemiyorsun? Beraber yaptınız çünkü değil mi?"
"Hee beraber yaptuk. Az bile ettuk. O işkence onun için ödüldü ödül! Öldürecektikte Süleyman amca geldi." Sadece küçük bir şüpheyle ortaya attığım şeyi gerçekten yapmışlardı. Çıldırmış bunlar ya! Hepsi birbirinden deli! Zaten Selim fazla sessiz duruyordu bu olaylara, anlamalıydım ben. Şunlara bak adamı kaçırmış, üstüne vurup ormana atmışlar! Bi de geçmiş öldürecektik diyor! Allah'ım delireceğim!"Ya siz niye hiç rahat durmuyorsunuz?"
"Selin'im seni rahat bıraksalar habiz de rahat duracağız." Selim'e göz devirip oturduğum yerden kalktım.
"Biraz daha burada kalsam kim bilir neler öğrenicem daha. Gidiyorum ben." Diyip kapıya doğru yöneldim. Arkamdan Selim gelmek istese de yengem durdurmuştu. Yalnız kalmak istediğimi bir yengem anlıyordu herhalde.Eve bir taksi çağırıp gelmesini bekledim. Çok beklememe gerek kalmadan taksi hemen gelmişti zaten. Gideceğim yeri söyledikten sonra arkama yaslanıp yolu izledim. Çarşıdaki insanları görünce hakkımda neler konuştuklarını hatırladım. Semih'in vuruşlarından daha çok canımı yakıyordu o kelimeler. Fatih'te yanımda olduğunu, konuşalanları umursamadığını söylüyordu ama öyle değildi. Buranın çocuğuydu o da, konuşulanlar canını yaksa da susturamayacağını biliyordu. Benimle olursa onun da arkasından neler deneceğini biliyordu.
"Abla, geldik diyorum." Şoförün sesiyle düşüncelerimden ayrılıp parayı uzattım. Ne ara gelmiştik? Taksiden inip kayalıkların sonuna doğru yürüyerek en sona, denizin karşısına oturdum. Buranın havası, kokusu huzur veriyordu bana. Fatih kokusunu burada bırakıp mı gidiyordu? Denize hırçın dalgalarına inat huzurlu bir şekilde bakıyordum. Yine ağlamak istiyordum. Bu aralar çok ağlıyordum biliyordum ama rahatlatıyordu.
Sevdiğim şarkılardan birini mırıldanmaya başladım.
"Denizde karartu var, bu gelen kayik midur?
Denizde karartu var, bu gelen kayik midur-"
"Ben özledum yarumi, ağlasam ayip midur?
Ben özledum yarumi, ağlasam ayip midur?"Bir anda şarkının başka biri tarafından devam edilmesiyle sustum. Kim olduğuna bakmak için arkama dönmeme gerek yoktu. Bu sesi çok iyi tanıyordum. Gözümden akan bir damla yaşla ona döndüm. Fatih yanıma çömelip bir süre yüzüme baktıktan sonra elini uzatıp baş parmağıyla akan yaşımı sildi.
"Değildur." Fısıldayarak söylediği sözle gözyaşlarım daha fazla akmaya başladı."Yine kötü olduğum anda hissettin."
"Dedum sağa, istediğun kadar uğraş. Dönüp dolaşup habu kollarda ağlayacaksun. Ben kollarum açuk hep seni bekleyeceğum."
"Ne zaman başladı bu?" Sorduğum soruyu anlamıştı.
"Hiç bitmedu." Gözlerinin içine baktım. Ne demek hiç bitmedi? Gerçekten bana olan aşkı hiç bitmemiş miydi? Bunca yıl hala beni seviyor muydu?
"Se-sen ciddi misin?"
"Hiç olmaduğum kadar." Bu itirafı beklemiyordum. Şu an ne demem gerektiğini bile bilmiyordum.Yerimden kalkınca Fatih'te kalkıp karşımda durdu.
"Fatih, olmaz." Ağlamaklı sesimle söylediğim cümleyle gözlerini sımsıkı kapatıp denize döndü. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini açtı.
"Biliyrım. Hep biliydım."
"Ben, ben böyle olsun istemezdim. Beni sevmeni, benim gibi birini sevmeni istemezdim. Çok özür dilerim." Sinirle bana dönünce susmak zorunda kalmıştım."İstediğunu de, başum gözüm üstüne ama sakun sevdama laf etme. Ben seni sevdum, seveceğum da. Habu dünyaya bin kere gelsem bininde de senu seveceğum."
"Fatih-" çaresiz gibiydim. Olmazdı, onunla olamazdım. Yapamazdım bunu ona. Annesinden ayıramazdım onu. Semih durmazdı, durmayacaktı. Hayatını mahvedemezdim onun. Bütün köy hakkımda böyle konuşurken elini tutamazdım onun. Yapamazdım. Bunu ona yapmaya hakkım yoktu."Bir şey dema. Gözlerin gerekeni söyley, bırak dilun eksuk kalsun." Gözlerime öyle derin bakıyordu ki çekemiyordum. Alamıyordum kendimi ondan. Ama zorundaydım. Onu kendimden uzaklaştırmak zorundaydım.
"Olmaz. Seninle benim aramda hiçbir şey olamaz. Arkadaşımsın sen benim. Yol yakınken kendine düzgün biri bul ve hayatına bak. Hem ben hala Kuzey'i seviyorum." Hiçbirini gözlerine bakarak söyleyememiştim. Gözlerimi kaçırmış yere bakarak yapmıştım konuşmamı. Cevap vermesine izin vermeden de koşarak uzaklaştım ordan. Çok kırmıştım onu. Dediklerimin hiçbiri doğru değildi ki, arkadaşım olarak falan görmüyordum ben onu. Kuzey'i falan da sevmiyordum!Ama onu sadece bu şekilde uzaklaştırabilirdim kendimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmesin Ayrılık
Teen Fiction#mazlum 1. #gurur 3. "Susalım mı?" Sorduğum soruyla kaşlarını çattı. "Konuşmaya gelmiştuk?" "Susalım Fatih. Bu sefer susalım. Konuşması gerekenler konuşuyor zaten." Kurduğum cümleyle kaşları eski halini aldı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş gibiy...