Bölüm 40

115 6 0
                                    

"Anlatamam derdumida denizin dalgasina
Anlatamam derdumida denizin dalgasina
Alıp Götürdü yarida bakmadi arkasına
Alıp Götürdü yarida bakmadi arkasına

Gözlerumdeki yaşida mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi yürek unutamadi
Gözlerumdeki yaşida mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi yürek unutamadi

Duman dağdan yukarida yarini mi arıyor
Duman dağdan yukari da yarinimi arıyor
Ben yari saramadum da duman daği sariyor
Ben yari saramadum duman daği sariyor

Gözlerumdeki yaşida mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi yürek unutamadi
Gözlerumdeki yaşida mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi yürek unutamadi"

Babaannemler akşam yemeğine Sevda teyzeleri çağırmıştı ve hepimiz şu an masada oturuyorduk. Yemekler bittikten sonra yengemin şarkı söylemem fikrini ortaya atmasıyla hepsinin desteklemesi üzerine bir şarkı söylemiştim. Öyle söylemek için söylememiştim ama, Fatih'e içimi dökmüştüm. O da anlamıştı bunu, o yüzden dolu dolu gözlerle bütün şarkı boyunca izlemişti beni.

Yengem aynı dolu gözlerle bir bana bir Fatih'e bakmıştı. Aslında masada babaannem, Sevda teyze, Eren abim, Cengiz abim, ve amcam dışında herkes anlamıştı.
"Ağzuna sağluk guzum." Yengem destek verircesine elimin üstüne elini koyunca gözlerimi Fatih'ten çekip yengeme çevirmiştim. Dolan gözlerimi de şimdi fark edip hemen yukarı bakarak gözyaşlarımı geri itmiştim.
"E ben diyrım ki haftaya edelum düğüni." Sevda teyzenin bir anda heyecanlı sesiyle konuşmasıyla herkes pür dikkat ona baktı.

"Ula ne acelen var? Yangundan mal kaçırur gibi? Millet yanluş anlayacak."
"Asıl geciktirursek yanluş anlarlar Ayşe. Yıldız'ın ailesi de hemen olsun istiy. Ne anlamu var uzatmanun." Yengem Sevda teyzenin cevabıyla gözlerini devirdi.
Fatih ise hiçbir şey demeden konuşmayı dinliyordu. Ondaki bu sakinliği anlayamamıştım, normalde annesini susturur yeri olmadığını söylerdi. Ama gözlerindeki duygular başkaydı. Hiçbir şey demeden bir anda kalkıp evden çıkınca arkasından bakakalmıştım. Yengem bana dönüp başını aşağı yukarı bir kere salladıktan sonra o da hemen kalkıp arkasından çıktı. Onları yalnız bırakmak en iyisiydi. Abla kardeş gibiydi onlar, dertlerine derman olurlardı birbirlerinin.

Ayşe
Fatih'in arkasından hemen ben de çıkınca onu çardakta oturmuş manzarayı izlerken bulmuştum. Ruh gibiydi resmen, yaşıyordu ama kalbi atıyor muydu bilmem. Yanına gidip ben de onun gibi çardağın tahtasına yaslandım.
"O kadar güzel ki." Baktığı yöne bakınca çok güzel bir Karadeniz manzarası vardı. Ama ben bilirdim, onun güzel dediği Selin'di. O bu manzarada Selin'i görüyordu.
"Oy paşam." Hüzünlü sesimle konuşunca bana döndü. Ağlamıştı. Belki de hala ağlıyordu.

"Sevdaluğunu bu kadar üzmek yakışay mı sana ha?"
"Yakışmay. Ama o kızın canu çok yandu hala. Gel diyrım, yansak da ayrı ayrı değil ha beraber yanalum diyrım ama istemiy. O sanay ki o benden uzak durunca tek o yanay. Beni de yaktuğundan bihaber." Gözyaşlarımın akmasına izin vermiştim. Fatih hep farklıydı. Habizim Mehmet gibi içi dışı bir değildi. Yangazlar gibi yarını düşünmeden hareket etmezdi.Bir hali bir halini tutmazdı, bazen söylediği ettiği şeylerden pişman olurdu ama yaptığı her hareketi hesaplardı. İçinde yaşardı o her duygusunu. Yıllardır Selin'e olan sevdasını sakladığı gibi.

Elimi yanağına götürüp gözyaşlarını sildim.
"Oy paşam, nasul güzel seviysın sen öyle. Merak etma, ha sevdanun garşusunda kim durmuş da siz engel olabileceksinuz? Sevdalunun gücü bile yetmez sevdanun garşusunda durmaya. Sizin yürekleriniz bir birine bağlandu bir kere, sadece az sabur."
Fatih elini kaldırıp bana gösterdi.
"Habu ne olacak? Nasul masum kızun karşusuna çıkup ben seni istemiyrım derim?"
"Ula sen bu fuşkiyi anan yüzünden yemedun mi? Hiçbir canun yanmaduğu sevda mu olurmiş?"

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin