Bölüm 27

106 5 0
                                    

Tam üç gündür buradaydım! Bulamayacaklardı işte, kim bilir ne kadar daha burada kalacaktım. O kadar çok ağlamıştım ki ağlayamıyordum artık. Her yerim morluklar ve yara içindeydi. Ona her karşı geldiğim de aklınca beni döverek yola getiriyordu ruh hastası! Çökmüştüm, çaresiz hissediyordum. Pes etmeye çok yakındım. Beni öldürmezdi, öldüremezdi. Beni çok sevdiği için kıyamazdı(!) ama dövmek sorun değildi onun için. Sırf onu istemiyorum, karşı geliyorum diyeydi bütün bunlar. İlk istediği zaman ona istediğini verseydim eğer, hiçbir şey böyle olmayacaktı. Aşk falan değildi onunkisi, takıntıydı. Ben ona boyun eğene kadar da asla durmayacaktı!

Füsun
Tam üç gün olmuştu ama ne bir iz ne de bir haber yoktu. Hepimiz perişan olmuştuk. Kimse uyumuyor, yemiyor içmiyordu. Bizim canımız o haldeyken, nasıl hayatımıza devam edebilirdik ki? Ailesine ne kadar üzülsem de, hepimiz perişan olsak da en çok Fatih'e üzülüyordum. Deli gibi aramıştı, bakmadığı, gitmediği yer kalmamıştı. Polislerden daha çok uğraşmıştı. Hiçbir şey yemiyor, uyumuyordu. Dün geceden beri gözlerini dikmiş denize bakıyordu. Tek başına. Kimseyi istemiyordu yanında. Kötü durumdaydı, bu yüzden yangazlarla onu yalnız bırakmamıştık. O saatlerdir aynı pozisyonda denizin karşısında otururken biz de arkasında arabada oturuyorduk. Görmüyordu bizi, yoksa gönderirdi biliyorduk.

"Abimun hali hiç iyi değul Füsun. Bu gidişle hastaneluk olacak." Gökhan'ın konuşmasıyla derin bir nefes verdim.
"Biliyorum. Hepimiz perişan haldeyiz ama abin kendini kahrediyor. Onun suçu olduğunu düşünüyor."
"Bütün karadenuzu ayağa kaldurduk hala hiçbir haber yok, delureceğum."
"Onda öyle baba olduktan sonra işimiz zor. Adam başkanlarla bile arkadaş, kim bilir nasıl koruyor şerefsiz oğlunu." Semih'in babası ülkenin sayılı iş adamlarındandı. Eli kolu baya uzundu. Oğlunun hapis yatmamasının sebebi bu şerefsizdi!

"Sen de hiçbir şey yemedun Füsun, bi poğaça falan alayum."
"Yok Murat ya, canım hiçbir şey istemiyor."
"Kendimizi toparlamamuz lazum, yoksa nasul bulacağuz o iti! Bir yiyelum da bakaruz yine etrafa." Bir şey dememe izin vermeden arabadan indi.
"Ne haldedir şimdi kim bilir. İlk kaçırıldığında sırtı izlerle doluydu, kimseye söylemedi ama ben görünce anlatmak zorunda kalmıştı. Dövmüştü o köpek onu! Şimdi ne haldedir Gökhan, düşündükçe içim acıyor." Gökhan bir hışımla bana döndü.
"Ne ettu ne ettu? Dövdü mi? Ula siz bunu niye söylemedunuz bize? Hay ben böyle işin." Hızla arabadan inince korkuyla ben de arkasından indim. Nasıl kaçırmıştım ben onu ağzımdan?

Hızlı adımlarla Fatih'in yanına gitti. Fatih hala dün geceki pozisyonda denize bakıyordu. Gökhan yanına oturup sarsmaya başladı.
"Abi, abim Allah aşkuna kalk. Kendine gel! O şerefsuz ilk kaçırduğunda dövmüş Selin'i. Kızın sırtı izler doluymuş. Şimdi ne haldedur ha düşündün mi hiç?" Fatih duyduklarıyla kafasını Gökhan'a çevirdi. Gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi, çocukluk arkadaşımı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Gökhan bile bakışlarından kaçmak için biraz geri çekilmişti. Ayağa kalkıp Gökhan'ın yakasına asıldı.

"Ne yaptu dedun? Se-sen o it Selin'i dövmüş mü dedun? O it ona dokunmuş mu dedun?" Bağırmasıyla resmen yerimde sıçramıştım.
"Hee dedum. Oturmanun sırasu değul abi." Fatih sinirle Gökhan'ın yakasını bıraktı. Deli gibi bir o tarafa bi bu tarafa yürüyordu. Sonunda denize doğru bağırmasıyla yerimde tekrar sıçramıştım.
"Ula siz bunu bana o zaman niye söylemedunuz? Ula siz nasul göz yumdunuz o kız o haldeyken bizim hesap soramamamuza? Demak sarılduğum zaman o yüzden yüz ifadesi değişiydi. Çünkü canunu yakaydim ben de. Ben onun istemeyerek de olsa canunu yaktum. Sarılurken canunu yaktum. Nasul göz yumarsunuz buna ha?" Soru soruyordu ama daha çok kendiyle konuşuyor gibiydi. Dedikleri karşısında gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. Nasıl bu kadar merhametli olabiliyordu? Nasıl bu kadar ince düşünüyordu?

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin