Bölüm 29

104 5 1
                                    

"Guzum, uyan artuk dinlen dedik de bu kadar çok uyursan hasta olacaksun ha." Yengemin sesiyle gülümseyerek gözlerimi açtım. Çok şükür odamdaydım, her zamanki gibi yengemin sesiyle uyanıyordum. O iğrenç odada gözlerimi açmak bile istemiyordum.
"Uyandım yengecim." Yengem odamın penceresini açtıktan sonra bana öpücük atıp odadan çıktı. Hepsi dinlen diye darlıyordu ama ben hayatıma devam etmek istiyordum. Devam edebildiğim kadarıyla en azından.

Bu kadar ağır olaylar yaşadıktan sonra devam etmek çok zordu. Kendi kendimi teselli ediyordum, güçlüsün diye ama her tek kaldığımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Her acıyı, her vuruşunu hala hissediyordum. Sanki hala kolumda kelepçe var gibiydi. Ben hala o beyaz odadan çıkamamıştım. Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak çok zarar vermişti bana. Gerçekten hastaydı, insan aklıyla çok güzel oynayabiliyordu. Şu an özgürüm ama sanki bir yerden çıkacakmış da aynı şeyleri yaşayacakmışım gibiydi.

Aynanın karşısına geçip üstümü çıkardım. Omuzlarım, kollarım morluklar içindeydi. Arkamı döndüğümde sırtımdaki kemer izleriyle o anı tekrar yaşıyormuş gibi oldum. Gözlerimi sımsıkı kapatıp gözyaşlarımı geri gönderdim. Sadece dayak değildi beni etkileyen. Ba-bana dokunmuştu. Zorla öpmüştü, sevmişti. Bana tam sahip olmamıştı ama o dokunuşları bile beni öldürmüştü. Kapımın çalınmasıyla hemen hırkamı üstüme geçirip gözyaşlarımı sildim ve yatağa oturdum.

"Gel." İçeri giren Selim kapıyı kapatıp yanıma oturdu.
"Nasıl düştün de yüzün bu hale geldi?" Selim ellerini yüzüme getirmiş ama acır diye korktuğu için değdirmiyordu.
"Kaçmaya çalışırken yüz üstü düştüm de." Gözlerimi kaçırarak söylemiştim bunu. Allahtan o da gözlerimi değil de yaralarıma bakıyordu yoksa yalan söylediğimi anlardı.
"Bunların hepsi o it yüzünden. Ama hiçbiri kalmayacak yanına." Bu konuyu şimdi konuşmak istemediğim için uzatmadım.

"Babaannem nerede?"
"Ona söylemedik bunların hiçbirini. Of'a kardeşinin evine gitti. Yaşlı kadın bi öğrense kalbine iner." İyi düşünmüşlerdi. Zaten kalp hastasıydı kaldıramazdı bunu.
"İkiz olduğumuz için mi bilmiyorum ama senin canın yandıkça benim de içimde bir yerler acıdı." Gözleri mi dolmuştu onun?
"Sen bi duygusal mı oldun ya?" Dediğime gülmüştü.
"Kendine gelmişsin sen belli." Beni çekip sarılmasıyla sırtımdaki yaralar sızlasa da geri çekilmedim.

"Sevda teyze yemeğe çağırdı. Yengem bizi bekliyor yani şu an."
"Tamam sen in giyinip geliyorum ben de." Selim kafasını sallayıp odadan çıktı. Hayır olsun neden çağırmıştı ki acaba? Üzerimi değiştirdikten sonra aşağı inip evden çıktım. Bahçede bekleyen bizimkilerin yanına gittikten sonra Sevda teyzelere doğru yürümeye başladık.

Köyün en güzel bir diğer evi de burasıydı. Sarsılmaz konağı. Burasının da manevi değeri çok yüksekti. Fatih'in babası kendi elleriyle yaptmıştı bu evi. Allah mekanını cennet etsin.
"Gı bu Sevda karisu ne güzel etmuş bahçayı."
"Evet, çok güzel olmuş." Sonunda kapının açılmasıyla bahçeyi incelemeyi kesip önümüze döndük.
"Hoşgeldunuz hoşgeldunuz." Sevda teyze gülümseyerek bizi karşıladıktan sonra içeri girdik. Yangazlar ve Mehmet abi çoktan masaya oturmuşlardı bile. Başlamak için bizi bekliyor olmalıydılar. Hepimiz masaya oturup yemeklerimizi yemeye başladık.

İçeri giren Fatih'le kafamı ona çevirdim.
"Oo herkes buradaymuş." Fatih gülümseyerek bana baktığında ben de aynı şekilde ona baktım. Selim'in bana baktığını fark etmemle de gülümsememi silip önüme döndüm.
"Hoşgeldun halasunun paşasu."
"Hoşbuldum halam." Fatih'te yengem gibi gülümseyerek cevaplamıştı onu.
"Hoşgeldun oğlum geç otur tabak getureyum sağa." Sevda teyze tam ayaklanacakken onu durdurdum.
"Dur Sevda teyze otur sen, ben getiririm." Diyerek masadan kalkıp mutfağa gittim. Çatal ve kaşık alıp tezgaha koyduktan sonra tabağı almak için dolabı açtım. Tabağı alabilmek için o kadar esnemiştim ki zorla boyumu 2 3 cm falan uzatmış olabilirim. Sonunda sırtımdaki yaraların sızlamasıyla uzanmayı bıraktım.

Bir anda arkamda bir beden hissetmemle gerildim. Arkamı döndüğümde Fatih gözlerimin içine bakıyordu. Bal gözleri daha da güzelleşmiş miydi yoksa bana mı öyle geliyordu?
Gözlerimi gözlerinden çektiğimde o da kendine gelmiş gibi çekti.
"Tabak."
"Tabak?" Diye sormamla elindeki tabağı bana verdi.
"Ha tabak. Şey o zaman götüreyim Fatih bekliyor. Yani şey senin için sen bekliyorsun. Ama beklemiyorsun sen de gelmişsin zaten. Of ne diyorum ben." Derin bir nefes verip cümlemi toparladım. Ama söylemeye fırsatım olmadan Sevda teyze gelmişti mutfağa.

"E sizi bekliyrız."
"Tamam ana geliyrız." Fatih bana gülerek mutfaktan çıkınca ben de tabakla kaşıkları alıp çıkacaktım ki Sevda teyzenin sesiyle durdum.
"Selin?" Arkamı dönüp ona baktım.
"Efendim Sevda teyze?"
"Biraz konuşabilir muyuz?"
"Tabi konuşalım." Sevda teyze beni masaya oturtup kendi de oturduktan sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Selin, seni ne kadar sevdiğimi biliysın. Ha elimde büyüdün. Bunu sana bir gün diyeceğum da hiç akluma gelmezdu ama, neysa. Bak kizum, ben senin Fatih'ten uzak durmanı isteyrum. Ben Fatih'un senun içun neler edeceğunu gördüm. Katil olacaktu! Fatih senun yüzünden katil olacaktu! Helalluk almaya bile gelmiştu benden. Fatih'in babasını nasul kaybettik biliysın. Ben biricik Haydar'umu da mapus köşelerinde kaybettum. Bir acıyı daha kaldırmaz habu yüreğum. Seni seviyrım evet ama oğlumu daha çok seviyrım, anla. O sana ne derse desun, ona he dema. Uzak dur ondan. Zamanla unutur zaten. Oğlumu benden alma Selin."

Duyduklarım karşısında gözümden akan yaşa engel olamadım. Ben nasıl bu hale gelmiştim? Be-ben Fatih'ten nasıl uzak duracaktım? Sevda teyzeye sinirlenemiyordum bile. Her ne kadar ondan böyle cümleler duyacağımı düşünmesem de haklıydı. Her kelimesinde haklıydı. Eğer Süleyman amcalar yetiştirmeseydi Fatih katil olacaktı. Hem de benim yüzümden. Sevda teyze benden bir cevap bekliyordu ama ne diyebilirdim ki? Ne diyecektim, tabi ki tamam diyecektim. Bir anneden oğlunu ayıramazdım. Bunun nedeni olamazdım ben.

Gözyaşlarımı silip zoraki gülümseyerek Sevda teyzeye baktım.
"Haklısın Sevda teyze.Uzak duracağım, merak etme." Sevda teyze gülümseyerek hafifçe elime vurduktan sonra ayağa kalktı.
"Tabaklaru ben götürürüm. Sen bi hava al istersen iyu görin miysın." Diyip mutfaktan çıktı. Gerçekten hava almam lazımdı. Bahçeye çıkıp orada bulunan koltuğa oturdum. Yan tarafıma birinin oturmasıyla kafamı o tarafa çevirdim.

Fatih endişeli gözlerle bana bakıyordu.
"Ula ne oldi sana?" Hiçbir şey demeden kafamı Fatih'in göğsüne bastırıp ağlamaya başladım. Daha fazla karşı koyamıyordum gözyaşlarıma. Hıçkıra hıçkıra göğsünde ağlıyor, bu içimdeki yükün hafiflemesini bekliyordum. Fatih ağlamamı susturmamıştı. Hatta hiçbir şey dememişti bile. Sadece saçlarımı okşuyordu. Bütün yaşadıklarını aklıma geldikçe daha çok ağlıyordum. Ben ağladıkça Fatih elini sıkıyordu ama farkında değildi. Birinin, sevdiğin birinin omzunda ağlamak... nasıl tarif edilir bilmiyorum ama sanki uçurumun kenarındasın ama atlasan da orada tutmak için seni beklediğini bilmek gibiydi. Ağlamamı, üzülmemi istemiyordu biliyorum ama ağlayacaksam da onun göğsünde ağlamamı istiyordu.

Sonunda ağlamam durduğunda kendimi biraz da olsun rahatlamış hissediyordum. Kafamı göğsünden çekip konuşmaya başladım.
"Neden yemeğini yemedin?" Sorduğum soruyla şaşırmış bir şekilde bana döndü.
"Senun şu an tek derdun bu mu?" Derin bir nefes alıp tekrar bana döndü.
"Selin'um, de bağa güzelum. Senun canunu sıkan ne bu kadar? O Semih itunun hesabunu keseceğuz biz aklun kalmasun orada. Bu yaralarunu da tek tek ben saracağum, hepsini unutturacağum sana. Sen yeter ki üzülme, yeter ki gözyaşı akmasun şu denuz gözlerinden."

Ben senden uzak dururken nasıl saracaktın ki yaralarımı? Nasıl her zaman yanımda olacaktın? Ben annene bir söz verdim gamzelim, uzak duracağım senden. Ben acı çektiğim için senin acı çekmene göz yummayacaktım. Hiçbir şey demeden yanından kalkıp evden çıktım. İçeri giremezdim artık, kendi evime gidip odama kapanmak istiyordum. Eve yürürken arkama hiç bakmamıştım bile. Eğer Fatih'in bakışlarını görürsem gidemezdim, biliyordum. Ben nasıl uzak duracaktım ondan?

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin