Bölüm 30

108 5 0
                                    

Dün gece eve geldiğimde yengem ne oldu diye diretse de bir şey olmadığına ikna etmiştim onu. Ama pek inanmışa da benzemiyordu. Birkaç kere Fatih'te aramıştı ama açmamıştım. Şimdi ise sabah olmuş yatakta boş boş oturuyordum. Dün geceden beri bu pozisyondaydım, hiç uyuyamamıştım. Hala da hiç uykum yoktu. Bütün gece olanları düşündüm. Yine de bir sonuca varamamıştım. Yatakta böyle oturarak bir sonuca varamayacağımı anlayınca Füsun'u aradım.

"Füsun, nasılsın?"
"Ben iyiyim de sen nasılsın asıl? İyi misin?"
"Bilmiyorum. Kahvaltıya çıkalım mı?"
"Olur dersim bitti zaten. Gökhan'da benimle beraber geliriz." Ders tabi. Haftalar oldu okula gitmiyordum.
"Tamam konum atarsınız." Tamam diyip kapattıktan sonra hazırlanmak için ayağa kalktım. Bir kazak ve pantolon giyindikten sonra hazırdım.Tabi bi de yüzümdeki yaraları kapatmak için bolca kapatıcı sürmüştüm. Saçımı salaş bir örgü yapmıştım sadece.

Aşağı indiğimde yengem mutfakta kahvaltı hazırlıyordu.
"Uyandun mu guzum? E geç otur sen kahvaltu hazır zaten."
"Yok yengem Füsun'la dışarda yiyeceğiz biz." Yengem kuymağı bırakıp bana baktı.
"Emin misin kuzum? İyisin değul mi? Dur Selim'i uyandurayum da o bıraksun seni gideceğun yere."
"Yok yenge gerek yok ya. Giderim ben."
"Olmaz. O şerefsuzun nerede olduğu bellu değul tek göndermem senu. Bekle iki dakika."
Ne kadar itiraz etsem de dinlememiş yukarı Selim'i uyandırmaya çıkmıştı.

"Bebeğim? Nasılsın?" Didem aşağı iner inmez yanıma gelmişti.
"İyiyim Didoş'um ama bir kişi daha bu soruyu sorarsa intihar edicem. Vallaha boğaldum!"
"Tamam tamam. Sen iyi ol da biz çenemizi kaparız." Telefonuma gelen mesaj sesiyle Füsun'un konum attığını anladım.

"Ben çıkıyorum."
"Bekle kızım ya." Selim uykulu gözlerle aşağı inmişti.
"Gelmene gerek yok."
"Riv riv etme bak zaten uykum var. Bin hadi geliyorum ben de." Diyerek uzattığı anahtarları aldım. Selim de çok geçmeden arabaya gelince konumu ona verip oraya götürmesini bekledim.

"İyisin değil mi?" Artık bıkmış bir şekilde ona döndüm.
"Sizi iyi olduğuma inandırmak için hepinizi bahçede toplayıp amuda kalkmam falan mı gerekiyor acaba?" Dediğime gülmüştü.
"Tamam tamam iyisin." Ben de ona gülerken geldiğimizi arabayı durdurmasıyla fark ettim. Ben arabadan inerken o bekliyordu. Kafamı
pencereden sokup konuşmaya başladım.

"E hadi gelsene. Gökhan'da burada zaten."
"Uykum var benim. Git hadi sen."
"Ya azıcık otur bar."
"Hayde Selin hayde." Bir şey demeden arkamı dönüp cafeye girdim. Bizimkiler masada oturmuş muhabbet ediyorlardı.

"Selam." Diyerek ben de yanlarına oturdum.
"Hoşgeldun. İyi-" Gökhan'ın cümlesini elimi kaldırarak kestim.
"İyiyim. Bu cümleyi bir daha duymak istemiyorum, çok ciddiyim."
"He geçen sefer da iyu demuştun ama yaralarunu bizden saklamiştun."
"O geçen seferdi. Şimdi hiç dokunmadı bile." Dokunmak kelimesini söylerken kekelemiştim. Sırası değil Selin, sırası değil. O anları aklına getirmenin sırası değil.

"Yüzün hiç öyle demiyor ama Selin." Füsun'un konuşmasıyla ona döndüm.
"Kaçarken yüz üstü düştüğüm için oldu o. Hem sen hiç konuşma. Neden Fatih'e söylüyorsun sen ya? Katil olacaktı adam!" Füsun ben suçsuzum dercesine ellerini kaldırdı.
"Ben söylemedim o söyledi." Gökhan'ı işaret ederek konuşunca Gökhan'a döndüm.
"E bana Füsun söyledi." Yine Füsun'a döndüğümde dudağının içini ısırarak bana bakıyordu.

"Neyse tamam kapatalım artık bu konuyu. Kahvaltı söylediniz mi?"
"Evet senin için de söyledik gelir birazdan." Kafamı sallayıp telefonuma baktım. Bir mesaj yazısıyla bildirime tıklayıp mesaja baktım.
"Şu telefonu bana kırdırtmadan aç şunu!" Fatih'in dün gece attığı mesajı daha yeni görüyordum. Kafamı kaldırıp Gökhan'a baktım.

"Şey Gökhan, abin nerede?"
"Hangi abim?"  Gözlerimi devirdim.
"Mehmet abin Gökhan. Hep onunla görüşürüm ya ben."
"He Fatih abimi diysın. Bilmiyrım dün gece sizden sonra çıktı bir daha da gelmedu eve."
"Ne demek çıktı? Nasıl gelmedi ya? Neden aramıyorsunuz. Belki başına bir şey gelmiştir. Nasıl merak etmezsiniz ya?" Gökhan şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Yapar kafasu esunce Selin bilmiy mısın abimi? Gemide falandur nerede olacak." Hiçbir şey demeden önüme dönünce Gökhan konuşmaya devam etti.
"Hem sen niye merak ediysın abimi bu kadar?"
"Hi-hiç canım. Öylesine işte." Gökhan'la Füsun birbirine bakarak gülünce kafamı eğdim.

"İyi insan lafun üstüne ararmuş." Gökhan cümlesini bitirdikten sonra telefonu kulağına götürüp konuşmaya başladı.
"Füsun ve Selin'le oturuyoruz abi sen neredesun?" Gelecek miydi? Gelmezdi umarım. Ne diyecektim ki gelirse?
"Tamam abi bekliyrız." Geliyordu!
"Şey, benim kalkmam lazım." Diyerek ayaklandım.

"Olmaz. Abim sakun Selin'i salma dedu." Gökhan'da benimle beraber kalkınca gidememiştim.
"Hem kahvaltını bile etmedin Selin ne bu acele? Yoksa Fatih'ten mi kaçıyorsun sen?"
"Yo Füsun neden kaçayım ki? Kaçmıyorum tabi ki."
"O zaman duygularından kaçıyorsun?" Füsun'un kulağıma söylediği cümleyle kaskatı kesildim.
"Sa-saçmalama."
"O zaman otur hadi." Derin bir nefes verip oturdum.

Fatih'in cafeden içeri girmesiyle gerilmiştim.
"Ne oldi kaçamadun mi buradan?" Fatih bana bakarak oturunca gözlerimi kaçırdım.
"Sen nasıl bu kadar erken geldin ya?" Sorduğum soru karşısında arkasına yaslanarak rahat bir pozisyon aldı.
"Senun aksine hala okula gideyruz Selin hanum." Cafe okula çok yakındı. Normaldi bu kadar kısa sürede gelmesi.

"Ben de geleceğim ya en yakın zamanda."
"Aman sen iyi ol da, okul önemli değil." Füsun'un kurduğu cümleyle yüzüm düştü. Bana her iyi ol dendiğinde neden kötü olduğun aklıma geliyordu.
"Zaten iyi, iyi olacak daha ne var?" Fatih anlamış gibi bana teselli vermeye çalıştı. Sürekli dudağımdaki ve kaşımdaki yaralara bakıyordu, fark ediyordum. Makyajla ne kadar kapatmaya çalışsam da başarılı olamamıştım demek ki.

Sonunda gelen kahvaltılarımızla yemeğe başladık.
"Şey bu bana çok, beraber yiyelim istersen?" Fatih sorduğum soruyla bana dönüp gülümsedi. Gülümsemesine karşılık istemsiz ben de ona gülümsemiştim. Ama aklıma Sevda teyzenin söyledikleri gelince gülümsemem silinmişti. Fatih'te yüzümün düştüğünü fark edip kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

"Aç değilum ben. Sen bir an önce ye şunu da işimuz var senunle." Fatih'in kurduğu cümleyle ben de onun gibi kaşlarımı çattım.
"Ne işi?"
"İnce iş ince." Gökhan'ın gülerek söylediği cümleye Füsun'da gülerek eşlik etmişti.
"Zevzekluk etma yangaz." Fatih, Gökhan'ı susturunca tekrar bana döndü.
"Sen de gidince görürsün ne işi. Hayde ye." Bir şey demeden yemeye başladım. Ne işi vardı acaba benimle?

Fatih'in dizini sürekli sallamasından sabırsızlandığını fark ettiğim için hızlı hızlı kahvaltımı yapmıştım.
"Hayde bize müsaade." Fatih kalkarken ben de Füsun'lara selam verip kalktım. İnsan bi bekler ya! Arkasından ilerleyip ben de arabaya bindim. Deniz kenarındaki kayalıklara gelmiştik. Fatih küçüklüğünden beri her yalnız kalmak istediğinde, üzüldüğünde, morali bozuk olduğunda buraya gelirdi. Füsun'un dediğine göre de benim kaçırıldığım sıra bütün gece burada beklemişti. Fatih'in inip kayalıkların sonuna doğru yürümesiyle ben de onu takip ettim.

Bir anda durup arkasını dönmesiyle bir iki adım geriledim.
"Neden geldik ki buraya?"
"Burada kaçacak yerin olmadığı için."
"Ben senden kaçmıyorum ki." Kurduğum cümleyle denize dönüp derin bir nefes aldıktan sonra tekrar bana döndü.
"O gün bir şey demeden çıkıp gittin evden. Telefonlarımı açmaysun, mesajlarıma cevap vermeysun. Aynen Selin hiç kaçmaysın." Ondan gözlerimi kaçırıp denize döndüm.

"Ne güzel. Bazen sakin, bazen hırçın. Ama hep güzel."
"Senin gibi." Ben denize Fatih bana bakıyordu.
"Bana ne oluyor?"
"Karşı koymaman gereken şeyler." Aldığım cevapla gülümsedim. Kaçtığım duygular yine esiri etmişti beni.

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin