Bölüm 16

122 6 0
                                    

Okula adımımı atmamla Kuzey'in dibimde belirmesi bir olmuştu. Gözlerimi devirerek ruhsuz bakışlarımı ona sabitledim.
"Başa mı döndük?"
"Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun?"
"Canım istemiyor?" Dediğim karşısında yüz şekli değişti.
"Bir şey mi oldu laz kızı?"
Bu ne pişkinlik ya? Bir şey mi olmuşmuş. Yok canım olmadı bir şey alt tarafı sevgilimi tam abimlerle tanıştırmaya ikna olmuştum ki televizyonlarda başka kadınla boy boy görüntüleri veriliyor ne olabilir ki yani bizim ailede çok normal böyle şeyler. Amcam abimler hep televizyonda başka kadınlarla. Bir an öyle bir görüntü aklıma geldi de, yengemin neler yapabileceğini hayal bile edemiyorum. Neyse konumuz bu değildi. Onu göğsünden ittirip tam bağıracaktım ki sustum. Hatasını bile benim söylememi mi bekliyordu?

Arkasında Emre'yi görmemle dikelip üstümü düzelttikten sonra hiçbir şey demeden Emre'nin yanına gittim.
"Naber?" Gülümseyerek sorduğum soru karşısında ilk o da gülümsese de sonradan yüzü değişti.
"Iı şey, iyiyim sen?"
"Bir sorun mu var?"
"Geçen olan olay-" of unutmuşum ben onu. Bizim bu öküz dağıtmıştı çocuğun yüzünü, bi de salak gibi gelmişim çocuğa gülerek naber diyorum.

"Ya ben çok özür dilerim onun adına. Öküz işte ne yaparsın ben biriyle konuşurum gelir ortalığı dağıtır ama kendisi kadınlarla her yerde görüntülenirken sorun yok." Kafamı çevirip Emre'ye baktım. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Kaptırdın gittin yine kızım ne diye durmuş burada çocuğa bunları anlatıyorsun. Yüz tipimi düzeltip gülümsedim.

"Yani kısaca, özür dilerim." O da gülümsedi.
"Bir kahve karşılığında özrünü kabul edebilirim tabii ki."
"Pekala, dersim bittikten sonra ararım."
"Ee şey, numaram yok."
"Ah tabi ya, sen ver bana."
"053..."
"Tamamdır." Diyip okula girdim. Kuzey yüzünden dersleri çok boşlamıştım. Abimler zaten götürmek için en ufak hatamı bekliyor onların eline koz veremezdim. Sınıfa girip defterimi çıkarttıktan sonra not almaya başladım.

———

Derin bir oh çekerek kalemi bırakıp arkama yaslandım. İyi ki bir not alalım dedik üniversitenin destanını yazıp ileriki nesiller için bahçeye mi dikeceğiz hoca ne yazdırdın ya böyle? Eşyalarımı toplayıp çantaya attıktan sonra bahçeye çıktım. Ellerimi yelpaze gibi yapıp yüzümü biraz serinlettikten sonra telefonu çıkartıp Emre'yi aradım.

"Dersim bitti benim, karşıdaki kafedeyim." Tamam kelimesini duymamla telefonu kapatıp kafeye geçtim. Tabi ki kahve için Emre'yi bekleyemeyecektim. Kendime gelmem lazımdı ceza hukuku çarptı da biraz. Filtre kahve sipariş edip telefonuma baktım. Daha doğrusu tam biraz sosyal medyada gezinecekken karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle tekrar masaya bıraktım.

"Beklettim, kusura bakma." Emre ceketini sandalyenin arkasına astıktan sonra oturdu.
"Yeni geldim ben de zaten." Kahvemin gelmesiyle garsona teşekkür edip tekrar Emre'ye döndüm.
"Çok uzun ve yoğun bir dersten çıktım, bekleyemedim kusura bakma."
"Sorun değil." Diyip garsona aynısını istediğini söyledikten sonra ellerini masaya koyup rahat biz pozisyon aldı.
"Ben tekrar özür dilerim, yani hiçbir şeyi değiştirmediğinin farkındayım hatta benim etmem bile saçma ama benim yüzümden olması vicdanımı rahat bırakmıyor."

"Bak Selin, senin bir suçun yok. O zaman da ne kadar şaşırdığın ve üzüldüğünün farkındaydım zaten. O yüzden özür dilemeyi bırak artık. Hem geçti gitti, biz keyfimize bakalım." Emre'ye gülümseyip kahvemi yudumladım. Eh ne diyim gerçekten içim rahatlamıştı. Çalan telefonumla masaya uzanıp açtım.
"Efendim?"
"Nerdesin?"
"Okuldayım abi."
"Geliyorum almaya."
"Abim sen benim dersimin bittiğini nereden biliyorsun ya?"
"Uzatma da çık hayde kapıya geldim sayılır."
"Boğaldum vallaha boğaldum." Diyip telefonu kapattım.

Emre bana bakarak gülümsüyordu.
"Karadenizlisin galiba?"
"Evet, Trabzon. Benim kalkmam lazım. Aramızdaki sorunu da hallettik zaten. Görüşürüz." Diyip çantamı alıp masadan kalktım.
"Bırakayım istersen?"
"Abim gelmiş teşekkür ederim." Diyip gülümsedikten sonra kafeden çıkıp abimin arabasına bindim.

"Ne yapıyordun kafede?"
"Bulaşıkçının günü varmış da bugünlük bulaşıkları ben yıkadım."
"Düzgün cevap ver."
"Abim sen de düzgün soru sor. Ne yapabilirim kafede arkadaşlar oturup kahve içtik."
Abim kafasını sallayıp arabayı çalıştırdı. Yol boyunca pek konuşmamıştık, keyifsiz olduğumu o da fark etmişti. Eve geldiğimizde arabadan inip Didem'e çıktım. Hayatıma normal bir şekilde devam etmem gerekiyordu. Edebildiğim kadar yani.

Didem kapıyı açtığında ilk şaşırsa da hemen toparlanıp güler yüzüyle içeri aldı.
"Nasılsınız canım ailem." Hepsi dönmüş bana bakıyordu.
"Ne oldi?"
"Bir şey diyecektim ben size."
"De bakalım." Amcamın konuşmasıyla ona dönüp söze başladım.
"Şey diyorum, ben buraya geleli baya oldu biliyorsunuz. Sınavlarım da bitti. Yani demem o ki memlekete mi gitsek bir hafta falan? Hem özledim ben de zaten."

"E biz zaten gidecektuk hafta soni, beraber gideruz guzum." Yengeme gülümseyerek kafa salladım.
"Uiy bak sen şu finduğa. Nenesu sevsun seni, memleketini mu özledun sen?"
"Evet özledim babaannem." Diyip gülümsedim. Didem ve Füsun şaşırmış gözlerle bana bakıyorlardı.
"Hayde hazurlanun o zaman da. Yarın gideyruk." Babaannem koltuktan kalkıp bastonunu yere vurunca hepimiz kalkıp hazırlanmak için odalarımıza çekildik. Yarın da çok erken değil miydi ya? Füsun'da koşarak arkamdan geliyordu.

"Delirdin mi kızım sen? Ne alaka şimdi Trabzon?" Füsun bizim eve girer girmez sorulara başlamıştı tabi.
"Hayde Füsun hayde. Git hazırla bavulunu."
"Selin dedum."
"Hayde dedum." Füsun kafasını sağa sola sallayıp oflayarak odasına girdi. Ben de girip direkt bavulumu hazırlamaya başladım. Şarkı mırıldanarak kıyafetleri bavula koyarken odayı telefonumun zil sesi sardı. Çantamdan çıkartıp arayana bakmadan direkt açtım.

"Alo?"
"Sonunda! Meraktan öldüm ya ben öldüm! Neden açılmıyor kızım bu telefonlar, evini mi bastırmak istiyorsun?" Karşı taraftan gelen sesle olduğum yerde kalmıştım. Kuzey delirmiş gibiydi.
"Başka bir şey?"
"Selin. Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Bavulumu hazırlamaya çalışıyorum."
"Bavul mu? Nereye?"
"Bol şans." Diyip yüzüne ardından da tamamen telefonu kapattım. Arasın bulsun bakalım. Telefonu yatağa fırlatıp aynada kendime baktım.

Dolmuş gözlerim, uykusuzluk ve ağlamaktan şişmiş göz altları, duygusuz bakışlar. Bu ben değildim ki? Kapımın tıklatılmasıyla hemen kendimi toparladım.
"Gel." Abim yavaşça kapıyı açıp içeri girdi.
"Finduk? Bizim bu gitme işi senin başının altından çıkmış. Başına taş mı düştü?"
"Yok abim ya özledim memleketimi, fırsatım varken de bi gidip görelim istedim." Abim pek inanmışa benzemese de üstelemedi.

"Öyle olsun bakalım. İyi hazırlan hayde gece çıkalım yolumuz uzun. Anca varırız." Abime kafamı sallayıp son hazırlıklarımı da yaptım. Füsun'la ikimiz de aynı anda ellerimizde bavulla odadan çıkınca gülümseyerek aşağı indik. Yengemler, babaannem, amcam ve abimin de hazır olduğunu görünce hepimiz aşağı inip arabalara yerleştik. Yengem binmeden önce hepimizi durdurdu.

"Aldunuz değil mi her şeyinizu? Vallahi geri dönmem bir daha bilesinuz."
"Aldık yengem aldık. Binin hadi." İki araba gidiyorduk. Amcamın arabasında yengem ile babaannem vardı. Eren abim ile de ben ve Füsun gidiyorduk.

Her ne kadar kaçmaya çalışsam da gerçekten seviyordum memleketimi. Hiçbir şeye değişmezdim orayı. Sadece, Fatih ile karşılaşınca ne olacaktı onu merak ediyordum, belki de korkuyordum. İstanbul'a gelmeden önce de bir süre görmemiştim onu. Deli, hep bir işi vardı! Ama hak veriyordum ona, babası öldüğünden beri ev abisine kalmış görünse de bütün yük Fatih'teydi. Çok yükleniyorlardı ona. E bizim deli de bunaltılmayı hiç sevmezdi, kafasına estikçe alır başını giderdi uzaklara. Ne olursa olsun, çok özlemiştim onu. Belki o da benim gibi birini almıştı hayatına? Bu düşünce ile kalbimin ağırdığını hissettim. Ne oluyor Selin? Sen alırken bir şey yoktu da çocuğun alması mı ağır geldi? Ama, ama benim sebebim vardı. Ben ona acı verirdim ki. Gözlerimin dolduğunu hissetmemle hemen düşüncelerimden sıyrılıp yolu izlemeye devam ettim. Şimdi bunun hiç yeri ve sırası değildi.

Esmesin AyrılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin