Kalbim...
Var olduğunu unutuyordum.
Kimse de hatırlatmıyordu.
Gün geçtikçe ölüyordu.
Gün geçtikçe beni öldürüyordu...Aklım fazlası ile doluydu. Öyle ki mekandaki ses bile bazen yok oluyordu. O kadar sesi nasıl geriye atıp düşünebildiğimi aklım almıyordu. Annemin "gece 12 de evde ol" ve babamın "ilk ve son olacak" demesini düşündüm. Benim yaşlarımdaki hiçbir kimse bu kadar sıkılmazdı. Ama ben sıkılıyordum. Neden? Manoban Holding'in tek vârisiydim. Tek miras hakkına sahip kişi. Attığım adıma bile haber vermemizi gereken bir sürü insan vardı. Emirler yağdıran, halimi hatırımı bir kez olsun sormayan insanlar.
"Neden mutlu değilsin doğum günü kızı" bar tezgahının karşısındaki insan yüzündeki alaycı gülümse ile bana bakıyordu. Aslında ona teşekkür etmeliyimdim aksi takdirde yine düşüncelerim ile savaşıp mağlup olacaktım. Her zamanki gibi.
"Bana doğum günü kızı demeyin. Lütfen." Zorla katıldığım bir doğum günü aslında benimdi. Burada olmayı istemiyordum. Bu ortamdaki kimse beni tanımıyordu aynı benim de onları tanımadığım gibi.
"Sence de mutsuz olmak için fazla güzel değil misin?" Bana doğru yaklaşan eli ile kendimi geri çektim. Kimse bana dokunamazdı! Bu en büyük kuraldı.
"Biraz da ürkeksin. Sana bir içki vermeliyim. Boş boş oturmak yerine bir şeyler iç" cevabımı beklemeden arkasını dönen barmen ile tuttuğum nefesimi geri verdim. Ailemin onay vermediği , karşı cinsten, hiç kimse ile konuşamazdım. "Biri sana saati sorsa bile cevap vermeyeceksin" babamın sesi kulağım da yankılandı. Kris dışında hiçbir erkek arkadaşım olmamıştı. Sevgilim zaten olmazdı da, cidden konuştuğum başka kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breath and Blood | lizkook¹
FanfictionKöşe başında sarhoş olmayı da seversin, anason kokulu dudaklarınla deli gibi sevişmeyi de... Taze bir günah gibi, pişman et beni işlediğim anda. Kıvılcım ol, kanıma sıçra. ateş ol, damarlarımı yak. Yangın ol, akılımı başımdan al. Bir sevda kılığına...