How did you fit the sun into your smile?
℘
Bir sabah daha ne kadar güzel olabilirdi ki?
Kahvenin kokusu etrafımda dans ediyor ve güzel bir ezgi ile burnuma dokunuyordu.
Sevdiğim adam benim için kahvaltı hazırlıyor ve hazırlarken de ağzıma bir şeyler tıkıştırmayı unutmuyordu.
Paketten çıkardığı çilekleri tabağa koyarken bir kısmını uzatıp ısırmamı sağlamış ve daha sonra da arta kalan kısmı dudakları ile buluşturup göz kırpmıştı.
Bir yandan yeni ev arkadaşım Leo'ya göz gezdiriyor diğer bir yandan ise Junggook'u izliyordum. Eli hızlıydı ve birçok şeyi bir anda yapabiliyordu. Bu bir kahvaltıdan fazlaydı. Çünkü o kendi elleri ile yapıyor ve benden gelecek hiçbir yardımı kabul etmiyordu. Tezgahta oturmuş bacaklarımı sallarken yüzümde güzel bir gülümseme vardı. Bana yabancıydı kabul fakat yine de güzel ve özeldi.
"Başka bir şey istemediğine emin misin?" Kahvaltıyı hazırlamaya başlamadan önce birçok kez bu soruyu tekrarlamıştı.
"Evet. Aslında sadece kahve bile yeterdi." Cümlemin ardından elinde tuttuğu bıçağı tezgaha bırakıp bedenime doğru yönlendi. Vücudu sanki bir puzzle ın parçasıymış gibi bacaklarımın arasına otururken elleri iki yanımda sabitti. Ters bakışları beni korkutmuyor aksine daha da çok gülümsetiyordu.
"Ne demek sadece kahve." Sesi bir azarı anımsatıyordu. Ve ellerim boş durmayıp kaslı gövdesi gitmişti bile. Ellerim bir demirden daha sert duran kasların üstünde dururlarken hallerinden hiçte pişman değillerdi.
"Umm. Kahvaltı yapmak bana göre değil." Ona bir sır veriyormuş gibi konuşurken yüzümdeki gülümseme genişlemiş ve kafam yana yatmıştı. Şuan dağılan saçları ile bir sanat eserinin son dokunuşunu kalbime atmıştı. O son dokunuş kalbimde bir imzaydı. Ve o imza hiç silinmeyecek bir kalemle atılmış gibiydi. Ruhun kalemiyle...
"Ama yapmak zorundasın. Yoksa zayıflıktan öleceksin." Yüzündeki gülümseme onda eşsiz duruyordu. Bir elmasmış gibi parlıyor dişlerini ve güzel gamzelerini gözlerime sokuyordu. Gülümserken ki kıvrılan kaslarını ve çöken yanağını elime alıp sevmek daha sonra da sarılıp asla bırakmak istemiyordum. Neydi bana bunları düşündüren? Neyse neydi. Dediği gibi bir tanım bu durumu açıklamak için gereksiz kalırdı.
"Bunların hepsini bitiremeyiz." Birçok reçel çeşidi, peynirler, kızarmış ekmekler... Masa da sıfır boşluk vardı. Benim ise küçük bir miğdem. Şayet ki kendine güveniyorsa bu masa tam da onun içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breath and Blood | lizkook¹
FanfictionKöşe başında sarhoş olmayı da seversin, anason kokulu dudaklarınla deli gibi sevişmeyi de... Taze bir günah gibi, pişman et beni işlediğim anda. Kıvılcım ol, kanıma sıçra. ateş ol, damarlarımı yak. Yangın ol, akılımı başımdan al. Bir sevda kılığına...