❝A Forlorn GirL❞

5.5K 453 286
                                    

Mutluluğun sırrı özgürlüktür, Özgürlüğün sırrı ise cesarettir.
Ben hiç mutlu olamadım.
Gecelerim ağlarken gözlerimi kapattım.

"Lisa" adım dudaklarından kopmak istemezken bedenim ne yapacağını şaşırdı? Onu isteyen arzulayan tarafım korkan tarafıma bıçak çekti. Bu savaşı kazanacak olan tarafdan özür diledim. Çünkü iki türlü de ölecekti. Ölecektim.

"Dedene her şeyi anlatacak mısın?" Bir saatte yakındır evimin önünde arabasında oturuyorduk. Ne o gidebiliyor ne de git diyebiliyordu. Çok kötüydüm. Onun güçlü bedenine sarıldığımdan beri çok kötüydüm. Ondan öncesi ise... Beni hem yaşatabiliyor hemde öldürebiliyordu. Tanrıya meydan okuyabilecek cesareti nereden buluyordu?

"Tek kurtuluşum O. Bu hayattan yoruldum." Arabanın camından yansıyan güzel yüzüne baktım. Ardından aynadan kendime. Ben onu hak bile etmiyordum. O kadar güzeldi ki kelimeleri boşa harcıyordum. "Ve sen bile beni kurtaramazsın." O gün aklıma geldi. Ne güzel kibirlenip gülmüştü. Aynı şekilde ona dönüp güldüm. "yada o güzel ellerinle beni boğabilirsin. Söz canım bile acımaz" yüzümdeki gülümseme bana bile bu kadar uzak ken ona da yabancı gelmişti.

"İnsan öldürdüğüne eminim. Beni de o listeye ekleyebilirsin." Yüzümdeki gülümseme soldu. Ondan ölüm dilenmek ne kadar da aciz bir şeydi. Benim biten gülümsemem onun yüzünde peydah oldu. Gülümsemek bir insana ne kadar çok yakışabilirdi? Ona çok yakışıyordu.

"Neden bu kadar eminsin? Seni öldürerek neden tanrıyı ödüllendireyim." Elindeki biçimli işaret parmağını çenesini kaşımak için kullandı. Ödül? Ben Tanrı için bile cezaydım. En kötü kulunu yanında istemezdi değil mi?

"Gözlerin... Ölümü görmüş gibi bakıyor." Gözünün içine bakarken hüzün ve öfkeyi gördüm. Bunun sebebi ne ise onun canını çok yakmıştı.

"Sevdiğin biri miydi?" Onu okumak zordu. Ama ona bakınca gördüğüm ilk şey öfkeydi. Birine... Bir şeye... yada Tanrıya sinirliydi. Ve bu sinir, bu öfke onun sonu olacak gibiydi.

"Kimse ölmedi. Boş yapıyorsun. Yapma" koyu kahverengi gözler kızıla çaldı. Çenesini sıktı ve kaşlarını çattı. Sinirlendi ve haklı olduğumu bir kez daha gözler önüne serdi.

"Seni okuyor olmam, sinirlendirdi. Yıllarını verip ördüğün duvarları açıp gören biri olması seni öfkelendirdi. Her konuştuğumda giderek sinirleniyor ve seni nasıl anladığımı sorguluyorsun." Çattığı kaşlarını serbest bıraktı. Gözleri hayretle biraz daha açıldı. "seni anladım. Çünkü... Sende beni ilk gün anlamış ve görmüştün. Çünkü tüm insanlar aynıdır."

Gözlerimi kapadım ve kendime de hatırlattım. Her insan aynıdır. Kimsenin bir artısı Yok. Herkes aynı... İçimde bulundurduğum zikiri güzel sesi ile kesti.

"Herkes aynı değildir. Sen ve ben farklıyız" kurduğu cümleye ister istemez güldüm. "Niye bizi ayırdın şimdi?" Ben ve o hangi saçma liste de beraber duruyorduk. Şaka gibiydi. İkimiz yan yana oturmayı bile hak etmiyorduk. Güçlü adam, ezik kız...

Breath and Blood | lizkook¹Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin