Geceler düşmanımdı. Sessizliği beni derin düşüncelere iterken, karanlığı "ağlayabilirsin" der gibi beni seviyordu. Tek ağlayacağım omuz odamdaki yastıkken artık onu da sevmiyordum. Benim cansız varlıklardan sevgi dilenecek kadar düştüğüme inanmıyordum. Illaki beni de seven olacaktı değil mi?
Başım ağrıyordu. Çatlayacak kadar çok. Yeni eklenen acım kendini fazlası ile belli ediyorken, karşımdaki sözleşmeye bir türlü odaklanamıyordum.
"Imza atsan yeter" kalemi elime tutuşturan babam cıklayarak kendi sandalyesine oturdu.
Bu sözleşme dün itibari ile olduğum 18 yaş için küçük bir hadiyeydi. Babamdan sonra en yüksek hisseye sahip olmamı sağlayacak sözleşme bana göz kırparken özensizce imzaladım. Şuanda şirkette %30 hissedardım. Annemden bile çok hissemin olması bana haksızlık gibi gelirken karşımda oturan %20 hissedarlı annem yüzündeki gülümseme ile haksızlığı umursamıyor gibiydi.
"Bu günden sonra %40 hissedarlı bay Manoban dan sonra en çok hisseye sahip kişi Lalisa Manobandur. Bayan Manoban'ın hissesi %20'ye düşerken geri kalan %10'luk hisse hala sahibinde olmaya devam edecektir." Uyuşuk avukatımız konuşurken her kelimesini dikkatle dinledim. Ruhumda yeni yaralar açan kelimeleri duymamayı tercih ederdim. Açıklamasını yapan avukat babamın el işareti ile uyuşuk uyuşuk odadan çıktı.
"Eve gidebilir miyim?" Tek özgür olduğum, duvarların arkasında canavarların yaşadığı ve etrafı 30 koruma ile çevrili olan evimize gitmeyi gerçekten çok istiyordum. Orası buradan daha az can yakıcıydı.
"Tabiki bu gün dinlen canım. Pazartesi itibari ile hep geleceğin yere gelmeden önce bir iki gün tatil yapmış olursun." Hep geleceğin? Bir iki gün tatil? Ben daha okulumu bitirmemiştim ki. Annem ne diyordu böyle?
"Şey... Bu gün Çarşamba ama... Benim yarın okulum var" neredeyse sınırda olduğum devamsızlığım okuldan atılmama yeterdi. Zaten okuluma gitmemi istemeyen ailem bu durumda bayram yapabilirdi. Evde kendi hocaların ile eğitimi görebilirsin. Gitmene gerek yok. Annemin cümlesi kulaklarım da yankılandı. Zaten evden çıkmama kızan ailem okula göndermezlerse de hiç gökyüzüne dokunamama izin vermeyecekti.
"Artık gitmene gerek kalmadı. Reşit oldun ve işinin başına en azından görüntü olarak geçeceksin" yüzüme bile bakmadan dosyalara bakarak konuşan babama ağzım açık bakakalmıştım.
"Ok..." Sözüm hızla kesildi.
"Yeter Lalisa! Ortağımızın oğlu çoktan çalışmaya başladı ve o da senin yaşında ama hiç böyle yapmadan kabul etmiş!! Okuluna git vedalaş bir daha oraya geri dönmeyeceksin!" Babamın bağıran sesi ile oturduğum yere sinerken karşı çıktığım için pişman olmuştum. Annem karşımda bacak bacak üstüne atarken onaylamaz bakışlar attı.
"Daha dün gecenin hesabını vermedin. Bence hiç ağzını açma" annem kısık gözleri ile bana bakarken ne kadar sevilmediğimi bir daha hissettim.
Dün gece doğru ya. Dün gece... Sabah uyandığımda yatağımın üstündeki notla kesinleşen ve aslında hiçbir şey hatırlamadığım geceye yeniden döndüm. Tek bir şey hatırlıyordum. Siyah... Simsiyah bir silüet...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breath and Blood | lizkook¹
FanfictionKöşe başında sarhoş olmayı da seversin, anason kokulu dudaklarınla deli gibi sevişmeyi de... Taze bir günah gibi, pişman et beni işlediğim anda. Kıvılcım ol, kanıma sıçra. ateş ol, damarlarımı yak. Yangın ol, akılımı başımdan al. Bir sevda kılığına...