Köşe başında sarhoş olmayı da seversin, anason kokulu dudaklarınla deli gibi sevişmeyi de...
Taze bir günah gibi, pişman et beni işlediğim anda. Kıvılcım ol, kanıma sıçra. ateş ol, damarlarımı yak. Yangın ol, akılımı başımdan al.
Bir sevda kılığına...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sahi nedir sevmek,
Bir ateşe mum olmak mı?
Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
℘
-
Bölümü okumadan önce başlığı ilk gördüğünüzdeki düşüncenizi yazın-
Uyku...
Bir insandan ne kadar çok şey çalıyordu değil mi?
Senin gözlerin kapalı iken ruhun her şeyi görmesine rağmen beyninin ona verdiği sus emrine uymak zorunda kalıyordu.
Düşünsene biri gece boyunca seni izliyor.
Hemen yanı başında...
Nefesini duyuyor, kalp atışını duyuyor...
Yüzünde bir gülümseme var...
Sabah gözlerimi kırpıştırdığım da odanın karanlık tonları kapatmam için yalvarıyor gibiydi. Güzel bir koku ile sigara kokusu harmanlanmış bir şekilde burnuma doluyordu. Kendimi dinç ve uykusunu almış hissediyordum. Hiç olmadığım kadar çok.
Yattığım yataktan doğrulmadan önce yabancı bir tavanla karşılaştım. Sonra ise aniden kalktım. Neredeydim ben?
En son Jungkook'un yanında değil miydim?
Şuan odada tek başımaydım.
Karışan ve gözümün önüne gelen saçı aldım. Tam karşımda duran televizyonda yansımamı gördüğümde derin bir nefes aldım.
Daha sonra gördüğüm şeyi teyit etmek için üzerime baktım.
Üzerimde tanımadığım bir tişört vardı. Siyah tişörtün yakasını tutup burnuma yaklaştırdım. Bu koku... Onundu...
"Uyanmışsın." İster istemez kapattığım gözlerimi açıp tişörtü hemen bıraktım. Onu gördüğümde ise ellerimi gözlerime siper ettim. Çünkü Jeon Jungkook şuanda karşımda üstü çıplak bir şekilde duruyordu!
En son gördüğüm görüntü de boynundan aşağıya bir kaç damlanın düştüğünü ve elmas gibi olan teninde kaydığına şahit olmuştum. Saçları nemli ve kasları meydandaydı.
