-5-

280 13 2
                                    

Sabah uyandığımda başım çatlıyordu. Tüm gece yalnızca iki buçuk saat uyumuştum. Onun dışında kalan zamanda ise sadece gökyüzünü izlemiştim. Uzun zaman sonra ilk defa alarmdan önce kalkıp hazırlanmıştım. Yurttan çıkmadan evvel de ağrı kesici içmiştim. Kötü bir gece geçirmiştim ve yine de istemeye istemeye, bir ruh gibi yürüyerek okula gelmiştim.

 Kötü bir gece geçirmiştim ve yine de istemeye istemeye, bir ruh gibi yürüyerek okula gelmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Okula giriş yaptığımda ifadesiz suratımla kartımı kılıfına sokmaya çalıştım. Bir gün de sıkıntı çıkartmadan kolayca girse şaşarım! Bir bu eksik zaten şu an.

Yine Kerem'le çarpıştık. Bu sefer sadece kartım düştü. "Pardon." dedim gözlerine bakarak. Kerem'e karşı bakış açım dün itibarıyla biraz da olsa değişmişti. Hala biraz sinir oluyorum ama eskisi kadar değil.

"Önemli değil." dedi içtenlikle. Eğilip kartımı yerden aldım ve yeniden ayağa kalktım. Ellerim titriyordu sabahtan beri ve ben normalde bile düzgünce kılıfına sokamadığım kartı, bu halde kılıfına sokmaya çalışıyordum. Tabii ki başarısız oluyordum.

"İstersen yardım edeyim?" dedi bir gün önce kartımı benden izinsiz alan kişi. Ve kartımla kılıfımı elimden alıp kartımı kılıfına soktuktan sonra bana uzattı.

"Teşekkür ederim." derken kartımı elinden almıştım. Son bir kez gözlerine baktım ve başka hiçbir şey söylemeden sınıfa gittim. Ders boyu, tüm gece yaptığım gibi yine o anı düşündüm. Kerem'in gelip bizi kurtardığı o anı. En sonunda zil çaldı. Kerem tam sınıftan çıkıyordu ki hemen önüne geçip, "Terasa çıkıp konuşabilir miyiz biraz?" diye sordum.

"Olur." dedi. Şaşırdığı bakışlarından ve ses tonundan belliydi. Şaşırmakta da haklıydı. Daha düne kadar kedi köpek gibi tartışırken şimdi onunla konuşmak istemem garipti. Ama dediğim gibi, o tartışma devri düne kadardı. Çünkü dün, kalbimde, beynimde, içimde bir şeyler değişmişti.

Sakin adımlara terasa çıktık. Terasın korkuluklarına doğru ilerledik ve en kenarda yan yana durduk. İlk birkaç dakika öylece durup manzarayı seyrettik. En sonunda lafa girdim. "Ben seni konuşmak için çağırdım ama ne diyeceğimi bilmiyorum aslında. Kafam allak bullak. Dün gece sadece düşündüm. Ne uyuyabildim ne beynimi susturabildim. Dün yaşananlar bir an bile çıkmadı aklımdan. Kendimi sana karşı çok borçlu hissediyorum. Ben, sana çok teşekkür ederim. Sen beni, yani bizi büyük bir olayın eşiğinden kurtardın. En çaresiz hissettiğim, ne yapacağımı bilemediğim anda geldin. Sen gelmeseydin bir kurtuluş yolu bulabilir miydim, bilmiyorum. Belki bulurdum belki bulamazdım. Belki de, sen gelmeseydin o adam bize-"

"Şşt... Düşünme artık daha fazla. Kendini bana borçlu falan da hissetme sakın. Kim olsa aynı şeyi yapardı." diyerek cümlemi tamamlamama izin vermedi. Başımı söylediklerini onaylamazcasına iki yana salladım.

"Hayır yapmazdı! Biz bir evin bahçesinin duvarına tosladığımız için kaçamadık. Ama o evdekiler bizi balkonlarından izlemekten başka bir şey yapmadılar. Bizi kurtarmadılar. Yani, kim olsa aynı şeyi yapmazdı. Sana göre belki sana borçlu olmayabilirim. Ama ben içimdeki minnettarlık duygusundan ötürü kendimi sana karşı borçlu hissediyorum. Bu borcu nasıl öderim bilmiyorum. Hayat borcu nasıl ödenir ki zaten?" dedim ve bakışlarımı kısa bir süreliğine yere çevirdim. Ardından tekrar Kerem'in gözlerine baktım. Okyanus mavisi gözlerine. Bir süre sessizce birbirimize baktık. Bir şey söylemesi gerekiyordu, sıra ondaydı. Söyleyecekti de zaten, bakışlarından belliydi. Dudaklarının kenarına yavaşça, hafif bir tebessüm yerleşti.

"Sen bana hep böyle yeşil yeşil bak, yeter." Bir anda bir rüzgar esti. Onun saçlarından geçip benim saçlarıma değdi. Kirpiklerim bile titredi. İçim hem üşümüştü hem de dün geceden beri içimde yanan ateş sönmüştü. Bedenim hem bir anda güç bulmuş, hem de sanki az önce duyduklarımla son gücüm de tükenmişti. Aynı anda yaşadığım birden fazla duygu gözlerimde tek bir duyguda birleşiyordu.

Şaşkınlık.

İçimde fırtınalar kopuyordu ama dışarıya yansıttığım, daha doğrusu yansıttığımı düşündüğüm tek şey şaşkınlıktı. Sanki gözlerim saklanan bir şeydi ve Kerem'in gözlerimin rengini bilmesi imkansızdı. Kerem bana böyle bir cümle kurmazdı. Benden ona yeşil yeşil bakmamı istemezdi. Benim gözlerimin rengi bile onu ilgilendirmezdi.

Ama en önemlisi de, Kerem bana böyle güzel bakmazdı.

Bence hepsi saçma bir rüyaydı ve ben birazdan uyanacak, ne saçmaydı diye homurdanacaktım. Dün gece hala bitmemiş olmalıydı. Hiç güneş doğmamıştı, ben hiç okula gelmemiştim, biz hiç terasa çıkmamıştık ve Kerem de bana böyle bir cümle kurmamıştı. Hepsi beynimin bir oyunuydu. Bakışları da, sözleri de, gerçek değildi. Ne kadar uzun bir geceydi bu böyle? Belki de dün çok üzülüp, korktuğum, kendimi güvende hissetmediğim için şimdi güzel bir bakışa, iki çift güzel lafa ihtiyaç duyuyordum ve Kerem'in sözlerini işime geldiği gibi duyuyor, bakışlarını işime geldiği gibi yorumluyordum.

Olamaz mıydı? Olabilirdi. Olsundu.

Lütfen, olsundu.

"Zil çaldı..." dedim titreyen sesimle. Birkaç dakika geçmişti ve bu süre zarfinda hiç konuşmamıştık. Sadece şaşkınlıkla birbirimize bakmıştık. Daha doğrusu ben şaşkınlıkla bakmıştım. O da ilk başta kendine şaşırmıştı ama sonrasında hemen toparlanmıştı. Ben ise toparlanabilecek gibi değildim. "Sınıfa gidelim bence." diye devam ettim. Sesim uzun süreli sessizliğimizden sonra ilk defa konuştuğumdan dolayı hafif pürüzlü çıkıyordu.

"Bence de." dedi Kerem, o da benim gibiydi, konuştuğunda anlamıştım. Sesi pürüzlüydü ve titriyordu. Demek ki o da hala şaşkındı ama belli etmiyordu.

"Hadi." dedim sakince. Aynı anda hareketlenip terastan çıktık. Sınıfa kadar yan yana yürüdük. İkimiz de konuşmadık. Sadece sessizce yürüdük.

🌗

Saat 23.36. Yatağıma boylu boyunca uzandım. Bugün yaşananları düşündüm. Tekrar tekrar düşündüm. Uyuyana kadar aklımdan hep aynı cümle geçti, bilmem kaç kez...

"Sen bana hep böyle yeşil yeşil bak, yeter."

Ne amaçla söylemişti, bilinçli mi söylemişti yoksa birden mi çıkmıştı ağzından, bilmiyordum. Konuşmadan önce uzun süre sessiz kalmıştı. O süre zarfında ne diyeceğini düşünüyor olmalıydı. Yani birden ağzından çıksa, öncesinde bu kadar düşünmezdi herhalde.

Ben neden gecenin bir yarısı, Kerem'in ağzından çıkan cümleyi düşünüyorum? Manyak oldum iyice. Bana ne birden ağzından çıktıysa? Bana ne düşünerek konuştuysa? Bana ne öyle güzel bakıyorsa?

Bak yine konuyu saptırıyorsun Zeynep! Düşünme şu çocuğu! Düşüneceksen ne kadar sinir bozucu biri olduğunu düşün, geçen gün kartını çaldı, onu düşün, sana Zeynep arkadaşımız dedi mesela, onu düşün. Ama bugün dediklerini düşünme! Tamamen saçmaladı işte, Kerem sonuçta. Saçmalar saçmalar durur. Sonuçta ona hep yeşil yeşil bakacak değilim. Benim gözlerim neden ona baksın yeşil yeşil? Gider başkasına bakarım. O da gitsin başkasına mavi mavi baksın. Bana ne?

Yine de cidden merak ediyorum, bu çocuk ne yaparsa yapsın benim ayarlarımı bozmayı nasıl başarıyor?

Ayy nasıldıı? Umarım beğenirsiniz ♡

Oy vermeyi unutmayın ☆

Yorumlarınızı esirgemeyin :))

Çok seviliyorsunuz! 💜💜

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin