-11-

208 7 0
                                    

Kerem'den

Zihnen uyanmıştım, ancak gözümü açamıyordum. Hareket ettiğimde yüzüm buruştu. Her tarafım tutulmuş. Neredeyim ben ya? Hastane? Yok yok, bu... Zeynep'in kokusu. Doğru ya, yurttayım ben. Bütün gece yerde yatırdı beni zalım kız.

Dirseklerimi yere dayayıp bedenimi hafifçe doğrulttum ve omzumun üstünden arkama baktım. Zeynep sarı saçları, uzun kirpikleri, kafasına kadar çektiği yorganıyla uyuyordu. Ayağa kalktım ve yanına gittim. Dizlerimin üstüne çöküp onunla aynı hizaya geldim. Saçlarını onu uyandırmaktan korkarak yavaşça sevdim. Uyurken izledim onu. Yüzümde istemsiz de olsa bir tebessüm oluştu. Vücudum benden bağımsız olarak hareket ediyordu sanki. Bunları yapmak içimden geliyordu. Kalbimden. Yüzünde uykunun getirmiş olduğu sakin bir ifade vardı ve bu tebessümümü büyütüyordu.

Zeynep herkesin gözünde mi kusursuzdu, yoksa sadece benim gözümde mi?

Zeynep'ten

Gözlerimi aralarken dünya aydınlanmaya başladı. Gözlerim tamamen açıldığında karşımda Kerem duruyordu. Mavi gözleri, uzun kirpikleri, kumral saçlarıyla Kerem. Saçımı seviyor.

Saçımı seviyor? Niye seviyor benim saçımı?

"Kerem?" dedim şaşkınlıkla. Uyandığımı farkettiğinde gözleri kocaman açıldı.

"Zeynep? Ee ben şey, ben saçında bir şey vardı, onu şey yapıyordum." dedi telaşla konuşarak.

"Ne yapıyordun?" diye sordum sanki gerçeği bilmiyormuşum gibi.

"Alıyordum." dedi ciddiyetle. Buna inanmamı mı bekliyor şu an? Daha çok bekler öyleyse. Hiç yalan söyleyemiyorsun Kerem. Hiç. "Günaydın." dedi sonunda sakinleştiğinde. Az önceki yüz ifadesinden farklı olarak, şimdi gülümsüyordu.

"Günaydın." dedim ben de gülümseyerek. Ben sabah sabah nasıl gülümseyebildim ya? Kendine gel Zeynep. Acilen kendine gel.

"Kızları uyandıralım mı? Okula gidecekler ya." dedi. Büyük ihtimalle diyecek başka bir şey bulamamıştı.

"Saat kaç?" diye sordum yatakta oturur pozisyona gelmeye çalışarak.

"Bilmem, bakayım." dedi ve ayağa kalkarak yastığının kenarındaki telefonundan saate baktı. "Geç kalmışlar. Hemen uyandıralım." dedi telaşla. "Alarmları niye çalmadı ki?" diye söylenmeye devam etti.

"Ben her gün geç kalıyorum, bir şey olmaz." dedim omuzlarımı kaldırıp indirerek.

"Onlar sen mi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Bir dakika ya, ne demek şimdi bu?

"Bir dakika ya, sen bana ne demek istiyorsun? Gamsız mıyım ben? Sorumluluktan bihaber bir insan mıyım?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Yoo, onu da nerden çıkardın?" dedi. Yüzünde birden yükselmeme şaşırdığı belli bir ifade vardı.

"Kerem, bak bana yalan söyleme?" dedim işaret parmağımı ona doğru tehditkar bir ifadeyle sallayarak.

"Demek istediğim, onları bekleyen, geç de kalsa sınıfa girerken onlara eşlik eden birisi yok. Aranızdaki fark bu." dedi.

Kaşlarım bu sefer de havalanmıştı. "Benim var mı?"

"Evet, tabii ki var." dedi başını aşağı yukarı sallayarak.

"Allah Allah, kimmiş o?"

"Ben." dedi. Aniden donakaldım. Kerem her sabah beni mi bekliyordu yani? Ben sınıfa yalnız girmeyeyim diye, ne kadar geç kalmış olursam olayım beni mi bekliyordu? Her sabah çarpışmamızın sebebi bu muydu?

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin