-30-

106 4 5
                                    

Zeynep'ten

Ne dediğimin farkına vardığım an gözlerimi kocaman açıp çenemi Kerem'in göğsüne dayayarak Kerem'e baktım. Çünkü Kerem bana o kadar sıkı sarılmıştı ki ayrılamıyordum. Bu durumda hareket edebilmem bile mucizeydi zaten.

Kerem bana gülümseyerek bakıyordu. Ben ona telaşlı bakışlar attıkça onun da kaşları çatıldı ve sözü o aldı. "N'oldu? İyi misin?"

"Duydun mu?" diye sordum.

"Neyi?" Ohhh, duymamış. Rahatladım.

Bir dakika. Yine rahatlayamadım. Ne yalan uyduracağım ben şimdi? Düşün Zeynep düşün.

"Burnumu çektim de." Zeynep seni dövmek istiyorum kızım. Neden her lafın fiyasko ya? Anlatsana biraz.

Kerem kahkahasını bastıramayıp gülünce gözlerimi rezil olmanın verdiği utançla sımsıkı kapattım. Yavaşça tekrar açtığımda Kerem yüzündeki gülümsemesiyle bana bakıyordu. "Zeynep, burnunu çektin diye mi bu kadar telaşlandın gerçekten?"

"Evet." Yalan parayla değil. Doğrusunu söyleyebilsem söylerdim tabii ama söyleyebileceğim bir durumda değiliz. Ne o, ne de ben. Nedeni belli zaten.

"Zeynep, hepimiz insanız. Ayrıca burun çekmekte ne var Allah aşkına? Utanılacak bir şey değil ki. Yine de için rahat olsun diye söylüyorum, duymadım hiçbir şey." dedi o naif ve sakinleştirici ses tonuyla. Gülümsedim. Burnumu çekmedim ki duyasın be Kerem. Ayrıca çeksem de ne var hakikaten? Bana bu dünyada toplum içinde burnunu çekmeyen bir insan bulabilir misiniz? Hayır. Bundan tabii ki de utanmam çünkü utanılacak bir şey değil ama her zamanki ben işte. Aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim yine.

"Haklısın tabii. Teşekkür ederim beni rahatlattığın için." dedim gülümseyerek.

Güldü ve cevapladı. "Burun çekme konusunda mı, sunum konusunda mı?"

Bu sefer de ben güldüm. "Aslında burun çekme konusu için teşekkür etmiştim ama sunum konusu için teşekkür etmek de aklımdaydı tabii ki. Teşekkür ederim. Her şey için. Yanımda olduğun için."

"Rica ederim. Ne zaman ihtiyacın olursa buradayım." dedi gülümseyerek. Böyle diyor ama olamaz biliyorum. O gün gördüklerimden sonra olmaz. Ne ben ona ihtiyaç duyabilirim ne de o benim yanımda olabilir.

Öğrenciler yavaş yavaş terastan çıkıp okula girmeye başladığında Kerem'e bakıp gülümsedim. "Gidelim mi artık? Ders başlar şimdi."

"Tabii ki, hadi gidelim."

Sarılmayı bırakıp yürümeye başladığımızda sanki gerçek hayata dönmüş gibi hissettim. Onun kollarındayken her şey toz pembeydi ama şimdi tekrar gerçekliğe dönmüştük. Birazdan hoca bizi çağıracaktı ve biz de sunum yapacaktık. Bugünün sağ salim, güzelce bitmesi için içimden dua ettiğimde çoktan sınıfa varmıştık.

"Sonunda geldiniz." Bakışları direkt bizi bulan Mert'e kaşlarımızı çatarak baktık.

"Neden, n'oldu ki?" diye sordu Kerem kaşlarını çatarak. Merakla Mert'e baktım.

"Bir şey olmadı. Özledik sizi." dedi Mert gülerek. Kerem aldığı cevapla birlikte bu muydu bakışı atıp gülümserken ben de gülmüştüm.

"Hoca hala haber göndermedi değil mi? Sınıfa birileri geldi mi?" diye sordum.

"Yok, hiç kimse gelmedi daha." Sorumu yanıtlayan Murat'a gülümsedim.

"Ee, n'oldu? Sakinleşebildin mi biraz?" diye sordu Kader.

Hemen yanımdaki Kerem'e dönüp gülümsedim. O da aynı anda bana bakmıştı. "Sakinleştim. Açık hava iyi geldi." dedim gülümseyerek.

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin