Zeynep'ten
Uyandığımda gözümü alan güneş ışığına karşı ellerimi gözüme siper ettim. İçimden günler ne kadar hızlı geçiyor diye düşünmeden edememiştim. Yakında tatilim bitecek. Tabii Kerem'le geçen günlerim de.
"Ne düşünüyorsun?" Aniden duyduğum sesle birlikte bakışlarımı Kerem'e çevirdim.
"Kerem? Sen ne zaman uyandın?"
"Az önce." derken dirseklerinden destek alarak hafifçe doğrulmuş, bakışlarını benden çekmemişti. Hala alışamamıştım Kerem'in yurtta kalmasına. Her sabah gözlerimi açtığımda onu yerde yatarken görünce şaşırıyorum. Daha tam alışamadan bitecek bu günler. Acaba ayağım iyileşmemiş numarası mı yapsam? Saçmalama Zeynep. Hemen çıkar bu fikri aklından hemen! Hem önce kalmasını istemiyordun şimdi de gitmesin diyorsun. Ne dengesizsin. Gitsin işte ne güzel, kurtul. Daha ne istiyorsun? "Baya önemli şeyler düşünüyorsun herhalde. Bu kadar erken uyandığına göre." dedi. Gerçekten de saat çok erkendi. Kızların uyanmasına daha birkaç saat var, o derece erken. Güneş bile yeni doğdu.
"Yok ya, önemli bir şey düşünmüyordum. Hani bazen ufak tefek şeylere takılıp derin uyuyamazsın ya... Öyle oldu işte."
"Anladım." dedi ve bakışlarını birkaç saniyeliğine benden çekip ardından yeniden bana çevirdi. "Ee, n'apsak?"
"Ne demek n'apsak? Ben uyandım diye uyanık kalmak zorunda değilsin. Sen uyu."
"Olmaz, sana göz kulak olmak zorundayım. Sen uyanıksan ben de uyanığım."
Teslim olurcasına nefesimi sesli verip gülümsedim. Buna da tamam diyelim bakalım. "İyi tamam da, bu saatte en fazla ne yapabiliriz? Daha kızlar bile uyuyor hem." İkimiz de bakışlarımızı birbirimizin üzerinden çekerek düşünmeye başladık.
"Buldum!" dedi Kerem parmağını şıklatarak. Kızlar uyuduğu için fısıldayarak konuşuyorduk. Ama Kerem artık her ne fikir bulmuşsa heyecanlandığından dolayı yüksek sesle buldum demişti. Şapşal.
"Şşşt! Kerem! Sessiz olsana!" dedim işaret parmağımı dudağıma koyup sus işareti yaparak. Birden o da heyecanlandı.
"Ay! Pardon!" Yeniden fısıldamaya başlamıştı.
"Ee? Ne buldun?" Merakla Kerem'i dinlemeye başladım. Çünkü o kadar yüksek sesle konuşmasına değecek bir şey bekliyordum.
Fısıldayarak anlatmaya başladı. "Seni yürüteceğim." Yok artık!
"Ne? Alçıyla mı?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Evet. Alışırsın. Böylece sürekli oturmaktan da kurtulmuş olursun. Daha rahat yürümeye başlarsın." Bunları söyledikten sonra kalkıp yanıma geldi. "Ayaklarını alabilir miyim izninle?" dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. Yorganımı ayaklarımın üstünden attı. Alçılı bacağımı yavaşça aşağıya indirerek beni yatakta oturur hale getirdi. Sonra eğildi. Kolunu belime doladı. Diğer kolunu da güç almam için önümde tuttu. "Tutun bana." dedi. Derin bir nefes aldım ve bir elimi beline sarıp bir elimle de koluna tutunarak ayağa kalktım. "Hadi şimdi bir adım at." dedi. Söylediğini yaptım. Zaten bunu her gün yapıyorduk. Lavaboya falan gideceğim zaman yani. Ama bir kaç adım sonra işin rengi değişti. "Hadi şimdi bensiz yürü."
"Ne? Nasıl? Hayır, yapamam böyle bir şey!" dedim gözlerimi büyüterek. Hem fısıldamak zorunda olmak hem de bağırmak istemek çok zormuş. Kerem hafifçe beni bırakmaya başladığında yeniden sessizce cırladım ve Kerem'e daha sıkı tutunmaya çalıştım. "Kerem beni bırakma sakın!"
"Sakin ol." dedi Kerem her şey yolundaymış gibi. Belki onun açısından her şey yolundaydı ama benim açımdan hiç değildi.
"Kerem korkuyorum." dedim yalvarır gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceAnnesinin evlenmesini istediği çocukla okulda karşılaşan Zeynep'in hayatı bir daha eskisi gibi olmadı.