Zeynep'ten
"Abi açlıktan öleceğiz şimdi. Arabasına turist binmiş taksici gibi dolaştırıyorsun bizi." Mert'in isyanlarıyla yola devam ederken bir kez daha güldüm.
"Mert sussana abicim, sayende kafam kazan oldu daha sabahın bu saatinde." Kerem bir yandan arabayı kullanırken bir yandan da Mert'in isyanlarıyla baş etmeye çalışıyordu ve onları izlemek çok zevkliydi.
Anlaştığımız gibi saat dokuzda yurdun önüne inmiştik. Kerem yeni kiraladığı arabasıyla yurdun önünden bizi almış, sizi çok güzel bir yere götüreceğim, bayılacaksınız deyip yola koyulmuştu fakat bir saattir yoldaydık ve hâlâ o çok güzel olan yere varamamıştık. Mert sürekli isyan ediyor, Kerem'in yolu kaybettiğini söyleyip duruyordu. Yolun başından beri asla susmamıştı. Murat, Mert için, aç olduğunda çenesine vurduğunu söylemişti, sanırım haklıydı. Kerem ise kaybolmadığını, varmamıza çok az kaldığını söylüyordu.
Son yarım saattir.
"Yav kayboldun diyorum, kayboldun. Navigasyonu açsana ey insanoğlu!" Mert yine yükseldiğinde Kerem sabır dilenir gibi derin bir nefes aldı ve cevap vermemek için kendini tuttu.
Kerem sürücü koltuğunda, Murat onun yanındaki yolcu koltuğuna oturmuştu. Arka koltuğa da sırasıyla ben, Kader, Mert ve Lüba oturmuştuk. Mert arkadan öne kafasını uzatıp sürekli bir şeyler söylediği için Kader'in önünü kapatıyordu ve o da buna sinirleniyordu.
"Ya Mert! Geçireceğim şimdi kafana bir tane! Yaslansana arkana ya!" dedi ve Mert'i omzundan ittirerek yaslanmasını sağladı.
"Yenge bir dur zaten ortalık karışık." dedi Mert.
Tam yeniden öne doğru eğilmeye kalkışıyordu ki Kader onu tuttu ve yeniden geriye çekti. "Bir dursan, bir sakin olsan ve sussan hiçbir yer karışmayacak." Mert kollarını göğsünde bağladı ve alınmış gibi susup başını Lüba'nın omzuna koydu. Lüba onun saçlarıyla oynamaya başladı. "Adam az kaldı diyor, varacağız birazdan diyor. Azıcık sabır göstersek ölmeyiz."
Kendimi tutamayıp güldüm. "Evet, son yarım saattir çok az yolumuz var."
Kerem dikiz aynasından bana baktığında gözlerimiz kesişti. "Zeynep, kaybolmadık diyorum." dedi ikna etmeye çalışarak.
Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım. "Ben kaybolduk diye bir şey demedim ki." Ellerimi indirdim ve düşünür gibi yaptım. "Yoksa bu bir suçluluk psikolojisi mi Kerem?"
Kerem gözlerini irileştirdi. "Yok artık! Nesin sen, iç mimarlık okuyan ama gönlünde psikologluk yatan biri mi?"
Kahkaha attım. "Yoo, psikologluğa değil, psikolojiye ilgim var. İkisini aynı kefeye koyamazsın."
Kerem gözlerimizi ayırdı ve kendi kendine söylendikten sonra bize yönelik konuşmaya başladı. "Bakın, cidden kaybolmadık. Sadece gideceğimiz yer şehirden biraz uzakta, bu kadar. Yani bunda abartacak bir şey yok. Gideceğiz ve güzelce kahvaltı edeceğiz, sakin olun aç kalmayız."
Mert hızla yeniden öne doğru eğildi. "Ya sen boşver gideceğimiz yeri. Şu yol kenarlarındaki ocakbaşlarından birinde dur da bari bir kebap mebap bir şeyler yiyelim."
Murat kaşlarını çatarak omzunun üstünden Mert'e baktı. "Kahvaltıda kebap mı yiyeceğiz?"
"Midemizin sırtımıza yapışmasından iyidir diye düşünüyorum Murat Bey." dedi Mert. "Keşke evden çıkmadan yanıma zeytin meytin bir şey alsaydım. Yolluk yapardım."
"Aşkım sakin ol ya." dedi Lüba ve Mert'i yeniden omzuna yatırdı.
"Ya herkes bir sakin olsun." dedi Kerem. Ardından direksiyonu sağa kırdı. "İşte geldik, burası. Amma da sabırsız çıktınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
Любовные романыAnnesinin evlenmesini istediği çocukla okulda karşılaşan Zeynep'in hayatı bir daha eskisi gibi olmadı.