'Wattys 2019 Fantastik kategorisi kazananı'
(Baş Şeytan Serisi'nin ilk hikayesidir.)
Şeytanlar, doğumlarından önce belki diğer tarafı seçerler diye içlerine erişmiş küçük iyilikle bazı zamanlar merhamet ederlerdi ama bu eylemleri ateşle sırtlarına k...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
꧁꧂
Hayat bir şarkı gibiydi. Sesini açarsanız sadece size anlatılanı duyabilirdiniz. Kıstığınızdaysa her şey birbirine karışırdı ve ister istemez, hiç alçaltmamış gibi davranır ve çoğu sesleri duymazdan gelirdiniz. Neden mi? Çünkü herkes öyle yapardı, yapmayansa dışlanırdı. Doğrusu bilinmeyene, yanlışı mükemmel gelirdi. Bu yüzden hayatım boyunca çok fazla ön yargıya sahip oldum. Sonra şeytanın biri çıkageldi, tüm yargılarımı yıkmaya yemin etmiş gibi davrandı.
Ardından da gitti.
Bir hafta. Yedi gün. Dersine bile gelmedi. Koskoca saatler geçti, zamanın gaddar sivri pençeleri tenimi çizmeye çabaladı. Neler olduğunu merak ettiğimden, beşinci gün Balaam'ın yanına gitmeyi denedim. Engellendim. Altıncı gün, yakamı bıraktığına kanaat getirdim. Yedinci gün ise hayatıma geri döndüm.
Bu mutlu haberi vermek için Malcom Bona Dae'nin, babamın, yanına gittim. Fakat babamı bulamadan, bana şeytanların anlaşması olacağımı haber verdiği için borçlandığım çocukla karşılaştım.
"Merhaba, Mara."
Ona kaşlarımı çatarak baktım. Yüzünü daha önce de görmüştüm, sesini hatırlıyordum. "Borcumu nasıl kapayacağımı söyle."
"Ben sadece benden isteneni yaptım. Şimdi de başka bir şey iletmem gerekiyor." Şüphe çekmeyen bir rahatlıkla etrafa bakındı. Gözleri gerçek anlamda parladı, sanki siyah gözlerinin üzerinden bir kristal geçti ve ışığa değerek patladı. "Cevap bekliyorlar."
Bir süre ona bakmam, anlamam için yetti. Meleklerden bahsediyordu. Bu çocuğu çok önceden de tanıyordum, Bona Dae'lerin arasına karışmış bir melek casusu mu vardı?
"Sen de kimsin, casus mu?" diye homurdandım, şaşkınlığımı alayla gizleyerek.
Bana cevap vermek yerine, "Cevabın belli olduğunda her birinin ismini söyle, sana karşılık verecekler." diyerek, onu durduramadan kalabalığın arasına karıştı.
Arkasından ilerlemek için adım attığım ilk sırada Bona Dae'lerin muhafızları önümü kesti. "Senin burada yerin yok."
Muhafızın omzunun üzerinden arkaya baktım fakat bana nefretle bakan gözlerden başka bir şey göremedim. Omuzlarımı indirerek üzerine yürümeye başlayan muhafızlara baktım. Acaba hiç gerçekten birini öldürmüş, ağır yaralamışlar mıydı? Tabiki hayır. Bu yüzden benimle dövüşmeyeceklerdi fakat bu aptal cesareti neye borçlu oldukalarını çözemedim.