'Wattys 2019 Fantastik kategorisi kazananı'
(Baş Şeytan Serisi'nin ilk hikayesidir.)
Şeytanlar, doğumlarından önce belki diğer tarafı seçerler diye içlerine erişmiş küçük iyilikle bazı zamanlar merhamet ederlerdi ama bu eylemleri ateşle sırtlarına k...
İlk hikayenin sonuna gelmiş bulunmaktayız, yorumlarınızı merakla bekliyorum. Sondaki bilgilendirmeyi kaçırmayın lütfen❤️
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
꧁꧂
İçimde, atamadığım ya da üstesinden gelemediğim, geçiştiremediğim bir hasar vardı. Bu göçük, etrafındaki kayaları da kuyusuna çekiyor ve beni hızla bitiriyordu. Bir kısmını sıkıca tutarak düşmesini engellediğimde fark ettim ki kocaman bir enkazın ortasında dar ve sallanan toprağın üzerinde duruyordum.
Ne anlatsam anlamsız, ne söylesem yetersiz kalıyordu. Bu acıdan kurtulmak istiyordum. Lütfen biri yardım etsin. Lütfen biri sessizliğimi duysun ve gözlerimin ardındaki kırgınlığı anlasın.
Alanzo Balaam anlardı.
Belki birini değiştirmek mümkün değildi ama içindeki potansiyeli ortaya çıkarıp onu gerçek kişiliğine yöneltmek gerçekti. O, benim bulmamı sağlamıştı. Ona, gizlediklerimi ortaya çıkarmasına izin verecek kadar kapılmıştım.
Masanın üzerinde, benden uzaklaştırılmasına izin vermediğim bedenin yanında yatarken gözlerim açıktı. Saçım masanın tahtadan, kırıklardan ve alevlerden oluşan zeminine yayılmıştı. Sarı tutamlar Balaam'ın koluna değiyordu. Onun gözleri kapalıydı, benimkiler ise tavana bakıyordu. Çatlaklardan akan magmayı izliyordum, ne kadar hararetli ve canlıydı...
Derin bir nefes aldığımda acıyla inleyerek kendimi yere atmak, ölmeyi dilemek istedim. Belki o zaman Balaam'ı bulurdum. Canım yanıyordu. Kalbimin ağırlığını ve parçalarını göğsümde, dağılmış halde, hissediyordum. Boynumu çevreleyen bir ip vardı sanki, her geçen zamanda daha da alevleniyor ve orayı tırmalayarak derimi soymak istememi sağlıyordu.
Meredith bana biraz zaman vermişti. En azından öyle diyordu. Balaam hakkında hiçbir yorum yapmamıştı ama sesinden, toz olmasını beklediğini ve korkusunu hissediyordum. Buna hazır değildi. Değildik. Hiç olamazdık ki.
Elim boynuma gitti, oradaki yangını soğutmak istercesine havanın ısısıyla oynadım ama etki etmedi. Elim tenime değmek yerine metalle çarpıştığında boynumdaki, büyüyle gizlenmiş kolye parmaklarımı yaktı. Anında doğrularak büzüşen parmak uçlarıma baktım. Sırtımın yarası ve ağrısı umurumda olmadı. Sadece bana birden acı vermeye başlayan kolyeyi çıkarıp atmak istedim.
Ama çıkaramazdım, bu zamana kadar çıkarmamamın tek sebebi vardı. Eğer çıkarırsam Balaam ölür diye onu orada taşıyordum, iki senedir.
Afalladım. Ağzım şaşkınlıkla aralandı ve başım aşağı eğildi. Nefesimin hırıltılı çıkışı göğsümü acıttı.
Balaam'ın bana bu kolyeyi verdiği zamanı hatırladım. Onu sadece benim öldürebileceğimi söylemişti; ben de Balaam'a kızmıştım. Onu, kendisini ölümsüz yapmak için beni kullanmakla suçlamıştım.