" LAN EGEEE!" diye bağırıp hızla sarıldım kardeşime. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. " Ya o mal ameliyat masasından kalkamazsam Barış? Ha? Üzülmesin kimse, ağlamayın da tamam mı?
" Oğlum mal mısın lan sen? Ölme mölme yok lan yok! Tedavi olacaksın her şey düzelecek! Geri zekalı, düzgün konuşacaksın. İyi düşüneceğiz. İyi olacak! Anladın mı lan?" Daha çok ağlamaya başladı. Dayanamayıp ben de daha sıkı sarıldım. Henüz on altı yaşında idi o on altı...
***
Çağlayan'dan
Sabah güneş doğarken gözlerimi açmıştım. Yoğun bir gün geçireceğe benziyorduk. Etraf aydınlanınca daha net görmeye imkan bulmuştum. Sık sık ağaçların bulunduğu oldukça güzel bir yerdi ve oldukça da gizemli bir havası vardı. Çağrı'ya gelirsek... Bir çadırımız olduğu için o eşyalarını alarak dışarıda yattı. Sorun çıkaracağını düşünmüştüm oysaki. İddia meselesinin doğru mu yanlış mı olduğundan emin değildim. İkisine de güvenmiyor oluşumdan kaynaklanan bir durumdu. O sebeple bir süre izleme taraftarı idim, mantıklı hareket etmeye çalışacaktım. Duygularımla hareket edersem muhtemelen yanılacağım için öncelikle ikisini de incelemenin doğru olduğuna karar verdim.
O da bu esnada uyanmış idi. " Günaydın." Dedi bana ve üzerini düzeltti. Üzerinde kot, üstünde siyah bir kapşonlu mont ve içinde yeşil bir kazak vardı. Saçlarını eli ile geriye itip çadırın yan tarafında bulunan paketi alarak bir ağacın gövdesine yaslanarak onu izleyen bana yaklaştı. Paketi açarak içindeki kutuları dışarı çıkardı.
" Ne yapıyorsun?" Diye sorarken uzun boylu ve ayakta olduğu için resmen gökyüzüne bakıyordum.
" Burada en fazla iki günlük yiyeceğimiz var, zorlarsak toplam beş veya altı gün kadar idare edebiliriz. Fakat sürekli ayakta olacağımızdan çok enerji harcayacağız. O sebeple bu ormanın derinliklerine yolculuk yaparak yiyecek bir şeyler bulmalıyız." Dedi tüm ciddiyeti ile. Konuşurken ara ara siyah kaşlarını çatıyordu.
" Haklısın. Tamam." dedim ve ayağa kalktım hızlıca.
" Ben birazcık kavga ederiz diye düşünmüştüm." dedi gülerek.
" Aaa sen gülebiliyorsun!"
" Evet, başlıyoruz."
ALYA'dan
Yemeğimizi yedikten sonra bırakın ertesi günü ikinci öğüne yemek kalmadığı için kara kara düşünüyorduk. Ormanda belki bizimkileri bulabilirsek açlıktan ölmeme şansımız olabilirdi.
" Ayı! Ne diye yiyorsun yemeğin hepsini?"
" Höst kız valla kellemin üzerinde kuzu çevirmeler uçuşuyor."
" Ya sen daha doymadın mı? Hem nasıl konuşuyorsun be?" dedim.
" Nasıl gonuşuyor muşum anası gurban? Uy da uşağum yani."
" Senin şive kayıyor ha." diyerek kahkaha attım.
" Evet, sevgilim. Onu bunu geçelim de artık ne zaman bana aşk itirafı yapacaksın?"
" Ya yeminle malsın. Hem şu tipine, oturuş tarzına, konuşma şekline bir bak önce."
" Sende şu tekdüzelikten çık be. Tutturmuşsunuz bir ideal erkek. Yok kibar konuşurmuş, yok romantik olurmuş... Bir simit alıp ikiye bölsem birlikte yesek, dersiniz: Ayyyy çohhh romantik. Tutsak bir dönerciye götürsek, dersiniz: Odun! Nedir gardaş bu iş? Bir erkek nasıl oturmalı nasıl gonuşmalı söyle hele anası gurban!" Ona tam cevap vereceğim sırada arkasındaki çalıların oynaması üzerine çığlığı bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup adı: 4:4=8 /Efsane Tayfa
Humor" Biz dördüz, başa bin, anne başına bir bela! Sonsuza dek Efsane Tayfa!" Grup adı:4×4 adlı hikayenin 2. kitabıdır. - Kemerlerinizi daha sıkı bağlayın çünkü bu defa gülmekten kırılabilirsiniz! - Eğlenceye son gaz devam! Whatsaptallar WhatsApp grubu A...