Selamün aleyküm
" Bu ne ya?" Diyerek orayı işaret ettim.
" Ne saçma. İşleri güçleri yok sıradan sıradan zarf marf koyuyorlar etrafa!" Dedi Başak göz devirirken.
" Başak kız dur, bu başka bir şeye de benziyor." Ayağa kalkıp çadırdan dışarı çıkacaktım ki hızla tuttu beni.
" Dur, sakın çıkma!" Dediği an ne olduğunu anlayamadan her şey karanlığa gömüldü.
***
3 GÜN SONRA
ÇAĞLAYAN'dan
Şuan elimizde bir kaç ipucu vardı ama hepsi birbirinden çok ayrı şeylerdi. Bir tutam saç bulmuştuk, düğümlenmiş bir şekilde. Bu biraz ürkütücü olsa da daha çok merak uyandırıcı idi. Ayrıca bir boş zarf ve eldiven bulmuştuk. İşte işler burada tıkanıyordu.
Ormanda bulduğumuz sınırlı miktardaki meyveler ve çantamıza koyulan yiyecekler ile haftayı tamamlayacağımız kesindi.
Şuan ağacın birinin dibinde oturmuş boş boş etrafı seyrediyordum. Hava kararmak üzere idi. Bu sebeple biraz soğuk ve ürkütücüydü etrafımız. Uzun ve heybetli ağaçlar, çalılar ve kırmızı hafif nemli toprak... Bunların içinde yaşıyorduk.
Çağrı sürekli bir şeyler düşünüyor ve gerekmediği zaman kesinlikle konuşmuyordu. Garip biriydi. Tuhaf bileklikler takıyor tuhaf kitaplar okuyordu. Şimdi ise önüne taşlardan bir masa yapmıştı, üzerinde bulduğumuz ipuçları ve garip kitapları vardı. Kafasını iyice eğerek havanın kararmasından dolayı yazıları seçmeye çalışıyordu. Arada başını kaldırarak zarfa bakıyor ve diğerleri ile yan yana tutarak dikkatlice bakıyordu. Dayanamayıp ayağa kalktım.
" Ne yapıyorsun sen?" Ses vermedi. Tekrardan sormak yerine yanına ilerledim.
" Ne yaptığını sordum." Dedim bu defa. Cidden bu çocuğa laf sokması eğlenceli oluyordu. Ama o cevap verince kafasını kopartmak falan istiyordum.
" Lütfen susar mısın? İki dakikaya bitiyor işim. Anlatacağım." Bir şey demeyerek masasının önüne, toprağın üzerine çöktüm.
Uzun bir bekleyişin ardından birden çığlık atması ile şaşırarak yerimden sıçradım.
" Ne oluyor?" Dedim ona bakarken. Yavaşça normale dönerek, " şifrenin bir kısmını çözdüm sayılır." Dedi. Vay be, desem de içimden, suratına boş boş baktım.
" Neymiş acaba çok merak ettim." Dedim umursamazca.
" Aslında sana anlatmakla vakit kaybetmezdim ama neyse." Dedi.
" Hadi ya ne olur lütfen anlat. Çok çok çok merak ediyorum." Devam ettim. " Demeyeceğim tabii ki de, eminim o kadar saçma ki söylemekten bile utanıyorsun."
Şaşırdı haliyle. Yutkunarak " Bir kere anlatacağım iyi dinle." Dedi. Dişlerimi sıktım.
" Şimdi okuduğum bir kitaptan aklıma gelen bir fikirle bu zarfa tekrardan baktım. Tam ortadan ikiye katlanmış idi fakat iki tane kat izi oluyordu zarfı açınca. Zarfın kat yerlerine daha dikkatli bakınca etrafındaki aslında olmadığını zannettiğimiz işte o yazılar ortaya çıkıyor. Kocaman bir '2' rakamı ve saç şekli vardı. Daha sonra hemen saçları elime alarak karşılaştırma yaptım. Biçimler tamamen aynıydı fakat oradaki saç çizimi hem öne hem arkaya çizilmişti. Biraz daha dikkat edince anladım ki sadece bir yöne bakılınca aslında bizim ipucumuz olan saçın şekli ile uymuyor. Kağıt ince olduğu için direkt olarak ikisini gördüm. Yani hem arkaya hem öne çizilen bu saç şekilleri birleşince bizim ipucumuz olan saç ortaya çıkıyor. Bundan yararlanarak saça nasıl bir düğüm atıldığını buldum ve saçı çözdüm. Ve işte! Burada o iki tutam saçı inceleyince anladım ki aslında ikisi de farklı kişilere ait. Bunun anlamı ise: bizden, birilerinin bulunmasının istendiği. "Resmen ağzım açık kalmıştı. Bana uzattığı iki tutam saçı elime alarak incelemeye başladım.
" Birilerinin bulunmasının istendiği sonucuna nereden vardın?"
" Bu saçların düğüm olması onların başının belada olduğunu ve bizden bu düğümü çözmemizin gerektiğini istediklerini düşünüyorum. Ancak düğümü çözmek onları bulmak ile mümkün. Demekki kayıplar şuan bizim için."
" Gerçekten çok mantıklı." Demekle yetindim. Cidden burada saygı duymam gerekirdi. " Peki eldiven?" Diye sordum.
" Eldivenin zarfla bir ilgisi yok. Fakat onun da önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Henüz onu tam anlamıyla araştırmadım."
" Anladım, tebrik ediyorum seni."
" Şaşılacak şeyler bunlar." Dedi gülerek. Bende güldüm.
" Bizim iki kişiyi bulmamız gerekiyor o halde." Dedim. Bana baktı ve geri önüne döndü.
" Evet." Dedi kısaca.
ALYA'dan
" Ya yeter ya yeter! Açım ,susuzum, yorgunum. Öleceğim burada!" Diye bağırarak yere çöktüm. Atakan ile çadırımızı kaybettiğimizden beridir orman içinde sürekli yol alıyorduk. Geceleyin uygun bir yer bularak kuru yere uzanıp uyumak zorunda idik. Bir kaç tane meyve bulmuştuk ama bitmişti çoktan. İpucu bulup şifre çözmek şurada dursun biz daha doğru düzgün yaşayamıyorduk bile. Ben bir çamurun içine düştüğümden dolayı kıyafetlerim yaş ve kirliydi. Neyse ki Atakan montunu bana vermişti üşürüm diye. " Sen üşümüyor musun?" Diye sorduğumda " Sevdiğim gız üşümez ise bende üşümem." Demişti. Çok mu tatlıydı?
" Öleceğiz burada."Bana bakarak " Bir çaresini bulacağım." Dedi.
" Ne zaman?"
" Bilmiyorum ama bulacağım." Dedi ve etrafa bakınmaya başladı.
" Ya nereden çıktı bu mal iş ya? Salak salak şeyler çıkartıyorlar. Hepsi özürlü bunların. Hepsi defolu mal ya!"
" Şşşt!" Dedi işaret parmağını dudağına bastırırken. Anında sustum. Etrafı dinliyordu. Duyduğum şeyler bir kaç hayvan sesi idi. Ancak daha dikkat kesildiğimde birilerinin konuştuğunu anladım. Bunlar ürkütücü seslerdi. Ayağa kalkarak Atakan'ın yanına yaklaştım. Yavaşça yürüyerek seslere yaklaşmaya başladık.
Koca bir ağacın gövdesi önüne geldiğimizde Atakan aniden durdurdu beni eliyle. " Sakın ses çıkarma, tamam mı Pis Kemirgen?" Dedi ve önüne döndü. Bende önümdeki bir kaç dalı iterek ağacın diğer kısmından Atakan'ın baktığı yöne baktım. Üç tane adam vardı. Bir şeyler konuşuyorlar idi. Ne dedikleri anlaşılmıyordu. Hava karanlık olduğu için görüş açım net değildi. Aniden karnımdan garip bir ses yükselince hemen geri çekildim. Açlıktan karnım gurulduyordu. Atakan başını bana çevirdi. Bu defa karnım daha sesli guruldayınca istemeden yine geri çekildim fakat ayağım o an bir şeye geçti ve dengemi kaybederek hızla yere yapıştım.
" ORADA BİRİ VAR!" diye bağıran bir ses ve sert ayak sesleri duydum. Daha sonra kolumdan biri çekiştirmeye başlayınca hızla o tarafa döndüm. Atakan idi. " Koş Alya koş!" Diye bağırdığı esnada nasıl ayağa kalktığımı bilmeden onunla koşmaya başladım.
BARIŞ'tan
Ege ile sabahtan beri yürüyorduk. Sürekli yeni fikirler oluşturuyor yeni ipuçları buluyorduk. Ancak tuhaf idi bulduğumuz şeyler. Mesela yerde koca bir taşın üzerindeki bir yaprağın maviye boyandığını gördüğümde şaşkınlıktan kendimi alamamıştım. Nasıl bir oyunun ortasındaydık ki?
" Barış burada bir şey var!" Deyince Ege aniden oraya döndüm. Koca bir kayanın içine doğru bir oyuk vardı. Bir insanın eğilerek geçebileceği büyüklükte karanlık bir oyuktu. İçi ışık olmadığından kapkaranlık görünüyordu. Ege elimdeki feneri alarak oraya doğru tuttu. Yine bir değişiklik yoktu. Kayanın içi karanlık görünüyordu. İyice yanına yaklaşmaya karar vermiş olmalıydı çünkü git gide o pek tekin görünmeyen mağara benzeri yapıya yaklaşıyor idi.
" Ege gitme oraya." Dedim ancak beni dinlemeyip devam edince onu tek bırakmamak adına yanına doğru yaklaştım.
Aniden önümüzden bir şey geçince hızla geri çekildik. " KOŞ BARIŞ KOŞ! BU BİR TUZAK!" diye bağırdı aniden Ege ama sanırım çok geçti.
Bölüm sonu
MERHABAAA KUZUMM ❤️
Nasılsın bakalımmmmmmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup adı: 4:4=8 /Efsane Tayfa
Humor" Biz dördüz, başa bin, anne başına bir bela! Sonsuza dek Efsane Tayfa!" Grup adı:4×4 adlı hikayenin 2. kitabıdır. - Kemerlerinizi daha sıkı bağlayın çünkü bu defa gülmekten kırılabilirsiniz! - Eğlenceye son gaz devam! Whatsaptallar WhatsApp grubu A...