Yorum 500 olmuş hiç söylemiyorsunuz!
Tesadüfen gördüm...
mesaj yada instanaya mesaj atarsanız daha çabuk görürüm...Can,Hasan'ı gönderdikten sonra konağın ahşap kapısını büyük bir gürültüyle kapatmış,sırtından kol kaslarını sıkan ceketini çekerek çıkarmıştı.omzuna aldığı ceketi işaret parmağıyla taşırken sinirden gerilen boynunu kütletti. Hasan'ın da Cabbar'ın da anlattığı hikayeye inanamamıştı. Tabiri caiz ise ;"he he !"diyip. Dinlemişti.Can,Hasan'ın anlattığı gibi olmasını dilerdi.Tanıdığı bildiği kadarıyla çölden kadın kaldırmak öyle kolay değildi. Hadi alıp geldi diyelim. Belasız bırakmazlardı. Can da elbet tedbirini alacaktı.
Can,babasının odasına girip kapıyı kapattığında bir süre Cabbar'ın gelmesini bekledi. Cabbar kocaman adam çekiniyordu ama bu konuşma elbet gerçekleşecekti.Kaçışı yoktu.Oratalıkta kalan bulaşıkları toplayan,Dilay sultana iç geçirerek baktıktan sonra;"bana birşey olursa Elçin sana emanet Dilay kadın,"dedi.
Dilay sultan; kaşlarını hayretle kaldırarak."ne oldu ki hayır olsun? Cabbar efendi!"dedi.
Dilay sultan daha cevabını alamadan; Can,"Cabbar!"diye adete bir aslan edasıyla kükredi.
Cabbar,elindeki çay bardağını Dilay sultanın elinde tuttuğu tepsiye bırakırken;"işte başlıyoruz."diyerek.elleriyle yüzünü sıvazlayarak merdivenlere yöneldi.
Dilay korkuyla baktı.Cabbar bile bu kadar korkak hareket ettiğine göre kesin Can'ı kontrolden çıkaran durumlar olacaktı.Canın öfkesi gözünü karartan,ağzındaki kan tadını keskin bir zehire döndüren tek şeydi.
Can bile şaşırmıştı uzun süredir sakin giden hayatına.Nasıl olmuştu da bu kadar gece rahat uyumuştu.Rahat,sıcak bir tas çorba Boğaz'ından geçmişti. Unutmuştu ona bu dünyada rahat olmadığını. Cabbar Aralık kapıdan girerek kapıyı kapattı üsütündeki eskimiş biraz da rengi gitmiş deri montu çıkararak karşı berjere bıraktı.
Can,"biraz önce."
"İnanmadığını biliyorum."
"Neydi o zaman o tiyatro,"
"Hasan ağa rica etti."
"Ne zamandan beri Hasan ağaya ,artistlik yapıp onun adına oyun çevirir oldun Cabbar."
"Ağır olmuyor mu?"
"Cabbar öfkemi bilirsin,en kötüsü yalanı yakalarsam Ne olduğunu bilirsin!"
"Bilirim,"
"O halde"
"Dinle o zaman,"
Arkasına yaslanarak;"eksiksiz ,"dedi Can.
Cabbar gözle destur alarak koltuğa oturdu.Avuç içlerini dizlerine silerek;"Hasan ağa ile otururken çöl ağası Nedim,"
"Eşkiya,şerefsiz!"
"Aynen, ağam işte o sen geldin sanarak,haber gönderip çöle davet etmiş."
"Biti kanlanmıştır namussuzun."
"Hasan ağa da merak etti.senin gittiğin bir yer olduğunu anladığı için oda girmek istedi.dedim ona gitmeyelim falan diye ama o ben gitmezsem kendi gideceğini söylediği için mecburen gittim."
Can araya girerek;
"Çöle nasıl gidileceğini bilmiyor tabi hediye falan.""Hepsini hallettim artık gidince saygıda kusur etmesinler nede olsa senin namına gidiyormuşuz gibi oldu."
Can başını sallayarak onayladı.ama laflar uzadıkça gerginliği tavan yapıyordu. "Peki Leyla nasıl?"derken kuracağı cümleyi bile toparlayamıyordu."nasıl buralara kadar geldi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN AĞA bir deli rüzgâr ...(bitti!)
General FictionBiTTi! "Allah güney rüzgarına arap atını yaratmasını buyurmuş,öyle olsun demiş rüzgar.. ardından bir rüzgar yaratıp atın yelesine bağlamış ki; nereden geldiğini unutmasın istemiş, at o kadar kurnaz o kadar hızlıymış ki kimse üzerine binmeyi...