Turnam git yare de o seni sevmemiş
turnam git ona de senle gönül eğlemiş
Peki sen severken
O başka severmiş
Turnam sevdiğimi bilmesin söyleme yarama tuz bas ama ona benden bahsetme.
"Hasan..."
"Hasan.."
"Hasan!!"
Bu kaçıncı çırpınışım...
Bu kaçıncı uyanmak istemeyişimin...
Yine uyanmak istemediğim kaçıncı uykum...
Özlüyorum çok,derinden... saçlarımı yüzüme yapıştıran terime karışıyor göz yaşlarım.Boğazım kuruyor..Nefesim kesiliyor.. Ama yine de geri dönüp ellerini tutup,gözlerinde ki perdeyi çekemiyorum aramızdan...
Belki de hayatımın en büyük hatasını yapıyorum...
Beni sadece Kader hanımın engellediğini bile düşünmüyorum artık,Belki de gerçekten Hasan kadar yiğit bir adam yok kaderimde...
Urfa'dan geldiğimden beri sanki yatakta değilde çivili bir Hint sedirinde yatıyormuş gibi hissettiğim yatağımdan doğruldum. Hıçkırık seslerime uyanan oda arkadaşım;
"Elçin kim kızım bu Hasan,"diyerek oturduğu yerden kızgın kızgın bakarken. Göz yaşlarımı eşofmanımın kollarına silmeye çalışarak ,"kusura bakma Ayça seni de uyandırdım."
"Bir çakacağım göreceksin kusuru."dedi ve üzerindeki yorganı sıyırarak yatağından çıktıktan sonra yanıma geldi.
"Kara sevdaya mı,tutuldun kızım? Kimse bu Hasan söyle de yapalım kızım aranızı!"
"Yok öyle biri,aptal bir rüya işte."
"Tir tir titreten iki aydır bir deri kemik bırakan o Aptala benden de selam söyle."
"Ona Aptal deme-" derin bir nefes vererek bana kızgın ve sinirli bakan arkadaşıma çaresizce baktım. Başını sağa sola sallayarak;
"Sınava çok az kaldı Elçin,hasta olmak istemiyorsan git şu terli kıyafetlerini çıkar,bende kahve yapacağım bu böyle olmayacak,kalk hadi kalk.."diyerek yatağımın üzerinden kalktı.
Şimdi beni sıkıştırıp konuşturmaya çalışacak diye düşünerek üzerimi değiştirip, ne bahane bulup konuşmam diye aptal saptal düşüncelerimle pencerenin önündeki sandalyeye oturdum. Ankara'da Şubat ayı çok sert geçiyordu bildiğin Ankara'nın ayazı keskin bir bıçak gibi canımızı yakıyordu.
Kapşonumun kollarını avuç içlerime doğru çekerek Ayça'nın bana bakmadan yudumladığı kahve kupasını dudaklarının arasına alışını izliyordum.sıcak kahveden bir yudum aldıktan sonra pencereye yaklaşıp derin bir hoh yaptı.
İster istemez yüzümde geniş bir gülümseme oluştu.Babamla çok sık yolculuk yaptığımız zamanlarda babam cama hoh yapar hayvan resimleri çizerdi bende onların seslerini taklit ederdim.
Ayça,hoh yaptığı yere küçük bir kulübe çizdi.sonra boynunu büktü,çizdiği o küçük kulübeye bakarak ağlamaya başladı. Gözünden öyle hızlı akıyordu ki yaşlar, ne diyeceğimi ne yapacağımı şaşırdım.
Sonra elim omuzlarına gitti.sıktım sağ omzunu" ben burdayım" dedim. Oda gözlerini çizdiği kulübeden bir an bile ayırmadan elimin üzerine elini koyup ağlamaya devam etti.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Ayça o kadar çok ağladı ki,konuşmaya başladığında sesi kısılmıştı.
"Benim anamda var babam da,ama ."dedikten sonra kaybolan resmin yanına bir hoh daha yaparak yine aynı minik kulübeyi çizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN AĞA bir deli rüzgâr ...(bitti!)
General FictionBiTTi! "Allah güney rüzgarına arap atını yaratmasını buyurmuş,öyle olsun demiş rüzgar.. ardından bir rüzgar yaratıp atın yelesine bağlamış ki; nereden geldiğini unutmasın istemiş, at o kadar kurnaz o kadar hızlıymış ki kimse üzerine binmeyi...