2. "Sözleşme"

25.8K 1K 241
                                    

Sevgili kalbim! Neden hâlâ apartman boşluğunun gün ışığı görmeyen penceresinde kuş sesleri beklersin?

-Ali Lidar.

Bazıları kendine bir cehennem yaratır. Özenle seçtiği her odunu, ateşine büyük bir ustalıkla atar. Fakat bazıları ise, bunu bilmeden yapar. Şu an olduğum durum tam olarak ikinci seçenek. Bilmeden ateşimi alevlendirdim. Karşımda bacak-bacak üstüne atan adam, nazik duruşunun aksine oldukça sert sesiyle beni ikâz ediyordu.

"Sahiden oğlumu ihbar etmene göz mü yumacaktım?"

Beni bir şirkete getirmişti. Onun odasındaydık. Gözüm sürekli masanın üzerinde yazılı olan adına kayıyordu.

Sıraç Günel.

Dün gece beni orada görmüştü. Oğlunu izlerken ve sessiz bir şekilde bulunduğum yerden ayrılırken. Oysa kimsenin görmediğinden emindim. Tabii bir salak gibi sokak lambasının altında durmasaydım, daha kesin konuşabilirdim.

"Şimdi dün gece hazırladığım bu sözleşmeyi imzalamanı istiyorum."

Çekmeceden çıkardığı kağıdı, kaba bir şekilde önüme bıraktı. Ürkek bakışlarımı kağıda çevirdim. Titrek parmaklarımla kavradım. Gözlerim cümlelerin üzerinde dolaştıkça, vücuduma bir sızı yayılıyordu. Burada Karan Günel'le evlenmeyi kabul etmem gerektiği bir de hiçbir zaman ona ne için evlendiğimi açıklamamam gerektiği yazıyordu. Fakat yazılanlar bu kadarla sınırlı değildi. Birçok konu da Sıraç Günel'in istediği gibi hareket edecektim. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra kurallar çiğnendiği takdirde beş yüz bin TL ödemek zorundaydım. Tüm bunların hiçbir tutar yanı yoktu. Bunları neden yapacaktım? Neyin kefaretini ödemek zorundaydım? Daha doğrusu bir cinayete tesadüfen tanık olmanın bedelini neden ben ödüyordum?

"Oğlunuzu cinayet işlerken gören herkesle evlendiriyor musunuz?"

Düşüncelerimin aksi yönünde konuştum. Bana olan bakışları hiç değişmedi. Hep yüksekten bakmaya, küçük görmeye devam etti. Öyleyse böyle gördüğü birini neden oğlu için istiyordu? Kafamın içindeki soruları bir bir dökmek isterken, hangi birine sıra vereceğimi bilmiyordum.

"Sen bir istisnasın."

Alay eder gibi bir tavrı vardı. Tam olarak ne düşündüğünü kestiremiyordum. Bakışlarına odaklanmanın faydasız olduğunu anladım. O bakışlar asla renk vermiyordu.

"Siz, oğlunuzu mu benimle sınayacaksınız yoksa bana mı bir ceza vermeye çalışıyorsunuz?"

Bir oyunun parçası olduğumu hissediyordum. Hiç kimse bir cinayete tanık oldu diye evlendirilmezdi. Bu durumdan çok rahatsız olduysa, beni oracıkta öldürebilirdi. Neden o gece öylece gitmeme izin verdi?

"Sadece iki ihtimal var, ya çok zekisin ya da tam bir aptal. Bu iki seçenek arasında gelgit yaşamaman hoşuma gitti."

Duraksadı. Cümlenin nasıl etkili olacağını biliyormuş gibi üzerine basa basa konuştu.

"Sana nazikçe ikinci seçenek olduğunu söylüyorum. İnan aptal olmak, arada kalmaktan iyidir."

Epey nazikti! Hakaretine karşılık vermeyecektim. Sadece biraz daha damarıma basmasını bekliyordum. Aslında merak ettiğim başka bir şey vardı. Neden oturduğum yerden kalkıp gitmiyordum?

"Buradan sözleşmeyi imzalamadan çıkamazsın. Aksi takdirde hiç hoşlanmadığım tehditleri savuracağım."

Aklımı yitirmiş gibi güldüm. Kesinlikle büyük bir alaya maruz kalıyordum. Bunun benim açımdan başka hiçbir açıklaması yoktu.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin