|Özel Bölüm| III

12.2K 674 278
                                    

Ama biliyorsun, bu bir son değil. Birinin zihninden geçen en ufak anı da yeniden doğacağız. Biliyorsun sevgilim, bu bir son değil.

-Gamze.

Son bölüme özel bolca satır arası yorum yapar mısınız? Bölümü yukarıya bıraktığım müzikle dinlemeyi unutmayın.

Hikâyelerle büyüyen bir çocuğun, aslında hayatın bambaşka olduğunu öğrenmesi, ona yapılan en büyük kötülüktü. Bir gün Rapunzel olmuştum, başka bir gün Prens'in öptüğü Prenses ve bir diğer gün ise Uyuyan Güzel... o hikâyelerde esas karakter, tüm kötülüklerin üstesinden gelip mutlu sona ulaşmamış mıydı?

Bunu başardığımı inkâr edemezdim. Her şeyin üstesinden gelmiştim, ama esas yere ulaşmak istediğim dağın eteğine de çakılmıştım.

"Bir seferinde Gülsüm teyzenin anlattığı bir hikaye vardı."

Sabırsız gözlerle beni izleyen irislere baktım. Yüzümde mimik oynatmaya bile mecali kalmamış bir ifade vardı.

"Haydi anlat!"

Tezgâhı sildiğim bezi işim bitmiş gibi katlarken, karşısındaki sandalyeye oturdum. Bu hallerini çok seviyordum. Bana merakla bakan gözleri, aynı kişiyi andırıyordu.

"Eski zamanlarda bir Kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş. Kendisi de pencerenin kenarına oturup olacakları izlemeye başlamış."

Anlattıklarımdan eskisi kadar zevk almıyor olsam da, meraklı bakışlardan güç aldığım gerçekti.

"Ülkenin en zengin tüccarlarından, en güçlü kervancılarına kadar hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmiş."

Bakışlarım kısa bir an yüzüne kaydı. Bu hayatta beni en güzel dinleyen ikinci kişiydi. Anlatmaya devam ederken, zihnim eskiye gitmeden edemiyordu. Her şeyin, zorluklara rağmen gerçekten güzel olduğu zamanlara...

"Gün sonunda ümitsizlik Kral'ı sararken, bu esnada bir köylü saraya meyve getirmek için çıkagelmiş. Sırtındaki küfeyi yere indirip tüm gücüyle kayayı itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde başarılı olup küfeyi tekrar sırtlayacakken, kayanın eski yerinde bir kese olduğunu görmüş. Açtığı kesenin içinde altın ve Kral'a ait bir not varmış."

"Ne yazıyormuş?"

Gülümsedim. Çene kaslarım ağrıyordu. Bu duygudan uzun zamandır mahrum edilmiştim. Üzerime sinen hüznün kokusu, etrafımdaki insanlara karşı artık umutsuz vaka olduğumu kanıtlıyordu.

"Bu altınlar kayayı yoldan iten kişiye aittir."

Uzun kirpiklerinin altından koca bir zeytini andıran gözleriyle yüzüme bakıyor, hayata adeta sırf bu yüzden bile tutunmam gerektiğini fısıldıyordu.

"Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı güzel bir ders almış."

Masanın üzerinden uzanıp ellerini tuttum. Beni anlaması için cümlelerimi oldukça basite indirgemeye çalışıyordum.

"Unutma oğlum; karşımıza çıkan her engel, yaşam koşullarımızı iyileştiren bir fırsattır."

Bakışlarım bir an için arkasındaki buzdolabına takıldı. Magnetlerle tutturulmuş bir fotoğraf karesi, bana bakarak gülümsüyordu. Gözlerim dolarken, aynı şekilde karşılık verdim. O fotoğraf, o an patlayan flaşa değil; şu an ki bana, varlığıma gülümsüyordu. Ben öyle hayal ettiğim sürece aksini kim iddia edebilirdi ki?

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin