13. "Mecruh"

13.2K 773 184
                                    

Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım;
kepaze bir yaşam.

-Franz Kafka


Şimdiye kadar kendimce bir oyunu sürdürmüştüm. Bazen geceleri her evin ışığı sönünce, bazen güneşin doğuşunda ve bazen de Karan'ın yanında günlüğünü okumuştum. Bunu biliyordu. Belki de ilk günden, ilk andan itibaren... yaptığım hatanın farkındaydım. Ama bedenimde gün yüzüne çıkan merak tohumlarını nasıl öldürebilirdim? Tıpkı onun dediği gibi;

"Şaha kalkan hormonlarımı durduracak kadar dirayetli değildim."

Ben de işte o merak tohumlarına karşı gelecek kadar dirayetli olamamıştım. Bir bakıma eşit sayılırdık. Ya da sadece kendimi kandırıyordum. Çünkü buna hiç olmadığı kadar ihtiyacım vardı.

"Ben..."

Ne diyeceğimi bilemedim. Nasıl bir savunma yapacağıma ya da bunu nasıl anladığını sorgulamama izin dahi vermedi.

"Bilmediğimi mi sanıyorsun?"

Bakışlarımı yatağın üstündeki telefondan ayırmıyordum. Yüzüne bakacak yüzüm yoktu. Bana kızacaktı. Haklıydı da. Birinin özelini okumuştum. Üstelik işlenen cinayetleri, aile sırlarını ve daha nice bilgileri öğrenmiştim. Karan, bunları kabullenmezdi.

"Hastanede beni uyuyor sanarken aslında söylediğin her şeyi duydum. Sonra da Miray'ı o eve götürdüğümü düşündüğün aklıma geldi. Ecem'in kardeşim olmadığını öğrendiğinde de hiç şaşırmadın."

Odanın içinde aheste aheste yürüdüğünü duyuyordum. Hâlâ yüzüne bakmazken, nefesini artık çok daha yakınımda hissediyordum. Yutkunma isteğim baş gösterdiğinde bile bu eylemi gerçekleştirmekte acizdim.

"Yalan söylemeyi hiç beceremeyeceksin değil mi?"

Çenemden tutup yüzüne bakmam için zorladı. Sert parmakları, canımı acıtmamaya pek de özen göstermedi. Bir dizini kırıp yatağın üzerine yerleştirdi. Elini geri çekmedi. Ben de kendimi kaçırmadım. Aramızda süren sessizliği uzatma taraftarıydım, ağzını açıp konuşmasaydı eğer.

"Bana sorsaydın, en başından anlatırdım."

Bunu yapar mıydı? Nedense bu cümlesi inandırıcı gelmedi. Ona geçmişiyle ilgili sorduğum sorulara yanıt vermezdi. Çünkü acı çektiğini biliyordum. Üstelik benden nefret ediyorken neden böyle bir şey yapacaktı ki?

"Fakat sen kaçak oynamayı seçtin."

Çenemde duran eli yatağa düştü. Gözlerinden geçenin hayalkırıklığı olduğuna dair yemin edebilirdim. İliklerime kadar pişmanlığı hissediyordum.

"Sana kızmıyorum. Sadece hakkımda en fazla ne öğrendiğini merak ediyorum."

Bu defa bakışlarımı yüzüne çıkardım. Silik bir tebessümün gezindiği dudaklarına baktım. Tevekkeli bakışlarla bana karşılık verdi. Bu bakışları canımı acıtıyordu. Ondan deli gibi sakladığım gerçek gün yüzüne çıkmıştı. Hem hangi sır gizli kalıyordu ki?

"Katil olduğumu da biliyor musun? Muhtemelen ilk oraları okudun zaten."

Bunu bilmem için günlüğü okumama gerek yok, demek istedim. Seni zaten bir cinayet işlerken gördüm, demek istedim. İmzalanan bir kağıt parçası, söylemem gereken her şeyin önünü yeni bilenmiş bir bıçak gibi kesiyordu.

"Özür dilerim."

Hayat ne kadar da tuhaftı böyle... katil olan, kötü işleri yapan Oydu, fakat bir şekilde özür dilemesi gereken taraf ben oluyordum. Olduğumuz konumlar düpedüz yanlıştı.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin