31. "Düş Taciri"

10.5K 563 129
                                    

Sanmıştık ki ikimiz
Yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki
Tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız.

-Atilla İlhan.

Fark ettim ki; bazen hayatta hissetmek için incinmek zorundasın, ayakta kalmak için düşmek zorundasın, kazanmak için kaybetmek zorundasın. Çünkü acı çekmek zorunluluğunsa, daima güçlü kalmak uğruna feda etmelisin.

Bu defa ki acı başka. Hatta bu defa ki acı bile değil, düpedüz hayal kırıklığı... bir düş gördüm. Gerçekleşeceğine inandığım bir düş... oysa büyütmeye gerek yoktu. Bir düş, düştü ve kırıldı.

Zannetmiştim ki, yeryüzü bizi mutlaka bir gün kucaklayacak. Zannetmiştim ki, Karan ve Delfin diye bir gerçek olacak. Fakat şimdi tıpkı günlüğünde okuduğum son sayfa gibi hissediyorum. Bana kendimi bir aptal gibi hissettirmeyi başardı. Yaşadığı her şeyi bana yaşattı.

Kolumdan çekiştirerek beni salona kadar getirdi. Ağzımı açıp tek kelime bile edemiyordum. Neden Sinan Bey'e inanmamıştım ki? Şimdi başıma gelen her şeyi hak ediyordum. Oturduğum koltukta küçülebildiğim kadar küçülürken, bakışlarımı yüzünden ayırmıyordum.

"Sen bunu nasıl yapabildin?"

Sesim oldukça cılız çıktı. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Beni öldürecek olmasını unutmuş ve yalnızca kırılan güvenimin hesabını soruyordum. Oysa şimdi canımın derdine düşmem gerekmez miydi?

"Seni sevmiştim, başkalarının aksine inanmıştım... sen bunu nasıl yapabildin?"

Tek parmağını havaya kaldırıp sus işareti yaptı. Olduğum yere iyice sinmiştim. Şu an türlü türlü duyguyu aynı anda hissediyordum. Korku, acı, hayal kırıklığı ve endişe... yine de nasıl olur da hayal kırıklığının farkı açtığını anlayamıyordum.

"Ne yaptım?"

Islak kirpiklerimi kırpıştırdım. Kısık gözlerle, kocaman açtığı gözlerine karşılık vermeye çalıştım. Üzerime doğru eğilmiş ve her an bir atakta bulunabilirmiş gibi bakıyordu.

"Söyle!"

Kendimi uzaklaştırmaya çalışsam da gidebilecek bir alanım yoktu. Resmen beni koltuğun içine hapsetmişti. Sesini yükseltmesi daha çok korkmama sebep oluyordu.

"Miray'ı öldürdün."

Yine de cevap verebilecek durumdaydım. Omuzlarımı kavrayan eli, bedenimi kendine doğru çekti. Koltukta dizlerimin üzerinde yükselmiş, gözlerinin içine bakıyordum.

"Sen de buna inandın!"

Omuzlarımdan sarsmaya başladığında, inandığım şeye kızdığını anladım. Kızması gereken en son şey inancım değil miydi? Beni koltuğa geri ittirirken, sert davranışlarına da ayrı şaşırıyordum. Ne bekliyordum ki, sevdiklerinin bile canına kıyan adamın bana nazik davranmasını mı?

"Buraya gel."

Arkasına dönüp diğer koltukta duran telefonunu aldı. Hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Ardından bir kez daha bağırdı.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin