6. "Huzur"

17.1K 834 99
                                    

Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada, söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?

-Şükrü Erbaş.

Bir şeylerle yüzleşmekten, bir şeylerin hesabını vermekten hiçbir zaman korkmadım. Fakat sahiden içine düştüğüm bu aile, bu adam beni korkutuyordu. Okuduğum satırlardan sonra bir süreliğine dünyadan kopmuşum gibi hissettim. Şimdiden devam edebilecek gücümü yitirdim. Fakat alel-acele son kez uygulamaya girip Karan'ın e-posta adresini ve giriş yapmak için şifresini öğrendim. Uygulamayı telefonuma indirip onun hesabından giriş yaptım. Ama bu gece bir sayfa daha okuyacak gibi değildim.

Pencereden karanlık sahile bakarken, ne gördüğümü bile bilmiyordum. Aslında bir süre sonra kendi yansımama odaklandım. Şimdi de odanın içerisini camdan süzüyordum. Aklım bambaşka yerdeydi. Okumaya devam etmek için içim içimi yiyordu. Ama buna yalnız devam etmeliydim.

"Burada uyuyabileceğin başka bir yer yok. Öyle ki yatağa gelmekten başka çaren de. Işığı kapat da, uyuyalım artık."

Bu defa da camdan onun yüzüne odaklandım. Işıklara takıntısı olan bir ruh hastasıydı. Okuduğum o satırlardan sonra ona nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Aslına bakılırsa tanıştığımızdan beri ona nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Ne yazık ki dediğini yapmaktan başka çarem yoktu. Sabaha kadar bu koltukta dayanamazdım. Işığı kapatıp pijamalarımı giyindim. Ardından isteksiz adımlarla yatağa doğru yürüdüm. Boş tarafa geçerken, olabildiğince ondan uzaklaşmaya çalıştım. Yapacağı tek hamlede yeri boylardım. Vaziyet şu an için öyleydi. Böyle de rahat edemeyeceğimin kanaatine varınca, sırt üstü uzandım. Tavanda duran mavi ışıkları seyrederken, aslında yarım saattir baktığım yerleri görmediğimi fark ettim. Görmek ve bakmak farklı şeylerdi. Aklım o cümlelerde gezinirken, aslında gözlerimde neyle meşgale bulacağını bilmeksizin eşyaların üzerinde geziniyordu.

"Söylediğin sözleri bir günde yuttun. Daha dün akşam yatağıma girmeyeceğini haykırıyordun."

Başımı çevirip zafer kazanmış yüzüne baktım. Mavi ışığın vurduğu yüzü, içimde bir şeyleri uyandırıyordu. Sahiden alıcı gözüyle bakınca yakışıklı bir adamdı. Biçimli kaşları, altında duran herkese münhasır kahverengi gözleri, gür kirpikleri karakteristik burnu ve özenilerek yaratılmış dudakları vardı. Fakat her şey tüm bunlarla son bulmuyordu. Güzelliği yerli yerinde olan bir çenesi ve keskin yüz hatları vardı. Birkaç kez alayla gülmüş olsa da, sol yanağındaki küçük çukur dikkatimden kaçmamıştı. Sakal çoğu erkeğe yakıştığı gibi ona da yakışıyordu. Yersiz bakışlarımı gözlerine çıkarırken dün akşam söylediklerimle tezat olan durumuma öfkelendim.

"Yenilgi bana yakışıyor mu?"

Sinirimi belli etmemek için bir çabaya girdim. Hiç öfkelenmemiş gibi davranmak zordu. Ama zaten kazandığı zafere bir yenisini daha ekleyemezdim. Bakışlarımı ondan çektiğim sırada bir eli çenemi bulup yüzümü kendine doğru çevirdi. Tepki verebilecek durumda değildim. Aniden yaptığı bu hareketler karşısında şaşırmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Bakayım."

Gözlerimin içine içine bakmaya devam etti. Hâlâ çenemi tutmaya devam ediyordu. Bu akşam iki kez böyle bir yakınlaşma yaşamıştık. Buna nazaran bir türlü geri çekilen taraf ben olamıyordum.

"Bayağı yakışmış."

Elini geri çekerken güler gibi bir ses çıkardı. Her hamlesi beni gereksiz bir heyecan uçurumundan aşağıya sürüklüyordu. Tüm bunları bana ilk defa karşı cinsin bu kadar yakın olmasına bağlamak istedim. Evet evet, bunların Karan'la bir ilgisi yoktu.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin