Sizin hayalinizdeki cennet ile benim hayalimdeki cennet farklı. Bu durumda cennete gittiğimizde ikimizden birisi çok şaşıracak.
-Murat Menteş.
✴
Hayatın, yirmi yaşında bir genç kız olduğumdan habersiz şekilde bana hazırladığı zeminlerden kayıyordum. Tutunmam için bir dal yoktu, bir sebep de... kazanmıyordum, aksine öğrendiğim her bilginin ardından yenilgi uçurumlarından bırakılıyordum.
Küçük bir kar topunu yokuş aşağı bıraktığınızda, yolun sonunda kocaman bir kar topuyla karşılaşırdınız. Bu durumu, hayatımda yer edinen ve ardı arkası kesilmeyen olayların merkezine benzetiyordum. Aynıydı işte, yolların sonunda bana hep kucağımdan taşan hüzünler kalıyordu.
Anne, ağabey, baba... Bu kavramlar artık bana herkes için aynı olan tanımı çağırıştırmıyordu. Sağlamlığına güvenip sırtımı dayadığım her kapıyı söküyorlardı. Kolay güvenen biriydim. İlk kez Karan gibi duygularımın üzerine perde çekmek istedim.
Annemi bulunca, bir şeylerin hesabını sormayı ya da bazı şeylere tümüyle nokta koymayı düşünürken, aklımın ucundan dahi yeni biri geçmemişti. Aynı babaya sahip olduğum bir adam vardı. Şimdi de bunun Cem olduğu iddia ediliyordu. Bir oyunun içindeydim. Her hamlesi özenle yapılan bir oyun...
"Cem ve annesini yirmi yıldır tanırım. Gel böyle, sana anlatmam gereken bazı şeyler var."
Elini sırtıma koyup beni bahçeye yönlendirdi. Verandaya geçtiğimizde, etrafı kolaçan etti. Ardından konuşmaya başladı.
"Cem dört yaşındayken, baban onları terk-etmiş. Zaten evlilik dışı bir çocuk olduğunun farkında. Ardından baban, annenle tanışmış ve evlenmişler."
Artık ne babamı ne annemi düşünüyordum. Aklımda cirit atan tek bir isim vardı. Bu Cem'den başkası değildi.
"Bir yıl sonra sen doğmuşsun. Fakat sen altı aylıkken, annen bir şeylerden şüphelenmiş. Tüm gerçekleri öğrenince de o gece evden kaçmış."
"Neden beni de kendisiyle götürmemiş?"
Yine de tüm bu sebepler yeterli gelmiyordu. Cem'in annesi muhakkak ona bakmıştı. Çünkü bir annenin yapabileceği son şey bile evladından vazgeçmek olamazdı.
"Bunları artık ona sorarsın."
Yüzyüze gelmek istediğime artık emin değildim. Cevabını merak ettiğim sorular vardı. Beni içine hapseden ve ayaklarımı zeminden kesmeye yetecek sorular.
"Cem'in annesi Nadide, evimizde çalışıyordu. Artık yalnız bir kadındı ve kendine düzen kurması gerekiyordu. Cem yirmi yaşındayken annesini kaybetti. Karan'la da çok iyi oldukları için bağları koparmadık."
Anneme bile hissetmediğim bir duygunun içimde kocaman olduğunu hissettim. Cem'e ilk kez bambaşka bir gözle baktım. Yüzümden kayıp düşen yaşların haddi hesabı yoktu. Bu hikaye bir tek benim değildi. Biz aslında birden çok kişiydik.
"Annesi bana her şeyi anlatmıştı. Ona hiçbir zaman çalışan gözüyle bakmamıştım. Sırdaş gibiydik. İnsan bazen karısıyla bile paylaşamadığı şeyleri sırdaşıyla paylaşıyor."
Cem'in, bizden haberi var mıydı? Belki de benden de annemden de nefret ediyordu. Babamı onlardan çaldığımızı düşünüyordu.
"Bazen iyi sandığın insanlar aslında o hikayenin en kötüsüdür ve hiç kimse göründüğü kadar masum ya da suçlu değildir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Teen FictionHiçbir şey, güzel bir kitabı bitirdikten sonra içinde oluşan boşluk kadar derin olamaz. Bu kitabı bitirdikten sonra o boşluğu yaşayacağına emin olabilirsin. Son bölüme geldiğinde, seni bu paragrafta bekliyor olacağım. ✴ Siz hiç kocanızın günlüğüne s...