8. "İlk Kıskançlık"

18.3K 871 148
                                    

Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.

-Sabahattin Ali.

Söylediğim her bir sözün ardından kalbim bağımsızlığını ilan etmiş gibi dört nala koşuyordu. Ne de çok isterdim ağzımdan çıkan sözleri geri almak için bir düğme olmasını. Şimdi karşımda gazabına hiç uğramak istemeyeceğim bir adamın ölüm sessizliğine bürünmüş dudaklarına bakıyordum. Bağırmıyor, çağırmıyor, kırmıyor ve sahiden bakışlarıyla evire çevire dövüyordu. Birkaç dakika içinde ruhlarımız sanki beden değiştirmişti. Şimdi durgun olan ben, öfkesine yenik düşmek üzere olan ise oydu. Esas korkuyu bir kenara bırakmalı ve bu işin içinden çıkmak için bir çözüm üretmeliydim.

"Ne dedin sen?"

Ağzından sanki buz dökülüyordu ve ben o parçacıkların tenime batmasına izin veriyordum. Sahiden sesiyle buz kesmemi sağlayan tek insan olabilirdi. Oldukça mesafeli, ama her an büyük bir kavgaya tutuşacak kadar yakındı. Böylelikle düşünmem gerekenleri de düşünemiyorum.

"Ne yani, hiç getirmedin mi?"

Kurtuluş yolunu bir tek ona soru yöneltmekte buldum. Belki de bu tutumum onu daha da öfkelendirecekti. Fakat zaman kazanmam gerektiğini biliyordum. Üstelik ses tonumu da düz tutmak şu sıra hiç kolay değildi.

"Bunu bilmen için biriyle bu konu hakkında konuşmuş olman gerekiyor."

Dudağımı dişledim. Ayağa kalktığı sırada bakışlarımı kucağıma indirdim. Oturduğum koltuğun etrafında dönüyor, ense köküme kadar kızarmamı sağlıyordu. Aniden ellerini koltuğun başlığına koyup arkadan kulağıma doğru eğildi. Nefesi kulağımın kenarındaki tüyleri ürpertiyordu. Nefes almayı unutmuş bir vaziyette kurtarılmayı bekleyen bir kurban gibiydim.

"Bir cevap bekliyorum."

Sabırsız sesi sağ kulağıma istila ederken, yankısını sol kulağımda duyumsadım. Düşen omuzumu dikleştireyim derken, istemeden dudağının saçlarıma temas etmesini sağlamıştım. Göz göze gelmek istesem de, yapacağım en ufak bir geri dönüşte dudak dudağa geleceğimizi biliyordum. Bunun farkında olmak midemi burkuyordu.

"Bu konu hakkında konuşmama gerek yok. Sevgilini evine getirebileceğinin farkındayım."

Sesim içime kaçmış gibiydi. Buna rağmen bir cevap verebildiğim için iyi hissediyordum. Bedeni aheste aheste benliğimi nefesinin işgali altından kurtardı. Şimdi tam karşımda duran orta masaya oturmuştu. Bacaklarını iki yana açarken, kollarını üzerine yerleştirdi. Bakışlarımı kaçırmamak için defalarca kez kendimi telkinledim.

"O hâlde yaşadığım eve de getirmiş olacağımı tahmin etmelisin. Oradayken neden bu durumdan rahatsız olduğunu dile getirmedin?"

Odağını kaybeden bakışlarım, yeni yalanlardan medet umar olmuştu. Gerçekçi duran bir şeyler gevelemeliydim. Beni yerime çivileyen bakışlarından vazgeçmesi için inandırıcı yalanlar bulmalıydım. Aksi hâlde bu işin sonu iyi görünmüyordu.

"Sıraç Bey'in, ondan hazzetmediğini anlayacak durumdayım. Onun olduğu eve kız arkadaşını götürmemiş olduğunu tahmin ediyorum."

Her açıklamamda yeni sorulara başvuruyordu. Tom'un, Jerry'i sıkıştırdığı konumdaydım. Fakat Jerry gibi ani ataklar yapabileceğimden emin değildim.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin