Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim.
-Franz Kafka.
✴
Şimdiye kadar hep tuhaf diye adlandırılan huylarım oldu. Nescafeyi yirmi kere karıştırır, eşikten hep sağ ayakla geçer, telefonu üçüncü çalışta açar, okuduğum kitaba ara verdiğim zaman mutlaka sayfanın çift sayısına denk getirmeye çalışırdım. Alışkanlıklarım bir tek bunlarla sınırlı değildi. Telefonumda bulunan uygulamaları da alfabeye göre sıralar, listemde tek sayıya denk gelen şarkıyı mutlaka silerdim.
Oysa biraz önce Karan telefonunu tek çalışta açtı. Sol ayağıyla eşikten geçti. Tüm alışkanlıklarımı tıpkı kalbim gibi yerle bir etti. Birkaç metre uzağımıza gidip Kubilay'la konuştu. Ardından tekrar yanımıza döndü. Yüzüme hiç bakmadan Cem'e yanaştı. İnsanlarda ortamdaki gerginlikten dolayı ayaklanmış, Karan'ın ağzından çıkacak tek sözü bekliyordu.
"Dostum, Delfin'i eve götür."
Yine herkes için görünmez bir varlık oldum. Adımın geçtiği cümlelerde söz hakkım yoktu. Karan, ilk kez yüzüme bakmaya cesaret edemiyor gibiydi. Bizi ardında bırakıp basamaklara yöneldi.
"Gidelim."
Cem'in bakışları üzerine çantamı aldım. Basamaktan inmeye başladığım ilk adıma dikkat etmedim. Sağın veya solun ne önemi vardı ki? Üstelik soluğum bu denli kesilmişken... Basamakların çift mi yoksa tek mi sayıda son bulduğunun ne önemi vardı?
Aşağıya indiğimizde, büyük topluluğun arasından onu gördüm. Lacivert bir elbisenin içinde tüm asilliğiyle duruyordu. Sadece bir fotoğrafını görmüştüm. Buna rağmen saçlarını biraz kestirdiğini fark ediyordum. Çünkü günlerce bir sanatı inceler gibi en ince detayına kadar incelemiştim.Karşısında Karan'ı bulunca endişeli yüzü yumuşadı. Gülümsemedi, ama büyük bir rahatlama yüzünde konakladı. Adımlarını hızlandırıp kollarını ona doladı. Bu hikâyede ilk kez herkes olması gereken yerdeydi... Karan hiçbir tepki vermiyor, kollarını aşağıda tutmaya devam ediyordu. Sonra bir an gözlerimiz kesişti. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Kalbimi hiç parçalara ayırmıyorlarmış gibi davrandım. Yine de hiçbir duygunun yüzümde ki hayalkırıklığının önüne geçemeyeceğini biliyordum. Bunu gördüğüne de emindim. Ardından bu bakışmaya son verip başımı çevirdim. Ne demişti O?
Bir alt kata inip sağa dönüyorsun ve karşında çıkış.
Bir alt kata inmiştim zaten. Şimdi yapmam gereken tek şey gücümü toplayıp sağa dönmekti. Omuzlarımı dikleştirip bunu da başardım. Kendimi dışarı attığımda, ardımdan Cem'in geldiğini biliyordum. Birkaç nefesin ardından itiraz istemeyen bir ses tonuyla konuştum.
"Beni amcamın evine bırak."
✴
Amcamın evine geldiğimde, her şeyi bıraktığım gibi buldum. Odama bile dokunmamışlardı. Yatağın üzerindeki pembe tavşana sarılırken, akşam yemeğini hazırlayan yengemin tıkırtılarını dinliyordum. Amcamla hasret gidermenin ardından kendimi odama atmıştım. Buraya gelmenin üzerinden üç saat geçmişti. Hiç telefonum çalmadı. Çalsa bile üçüncü defa da açmayacaktım. Gururum yerle bir olmuştu. İnsanların bana acıyan bakışlarını görmüş ve tüm bunun dışında kalbimde olan o boşluğun büyük bir acıyla dolmasına şahit olmuştum. Hayatımda babamın ölümünden sonra ilk defa bu kadar kahroluyordum. Neden diye sormaya fırsatım bile olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Teen FictionHiçbir şey, güzel bir kitabı bitirdikten sonra içinde oluşan boşluk kadar derin olamaz. Bu kitabı bitirdikten sonra o boşluğu yaşayacağına emin olabilirsin. Son bölüme geldiğinde, seni bu paragrafta bekliyor olacağım. ✴ Siz hiç kocanızın günlüğüne s...