7."Orman Evi"

17.5K 798 125
                                    

Hiçbir tutar yanı olmayan bu hayaller nereden gelip yerleşir insanın kafasına?

-Jeanette Winterson.

Gözlerimin önünde çıkmazlara sapmış, elini neye atsa içi soğumayacak, kor ateşten gömlek giymiş bir adam belirdi. Ona hak vermekle belki de hata yapıyordum. Fakat artık doğruyu ve yanlışı ölçecek durumda değildim. Sahi neydi bu hayatın doğrusu ya da yanlışı? Seçimlerimiz kime ve neye göre yargılanıyordu? Başkalarının doğrusu benim için yanlış olabilir. Bunun tam tersi de olabilir. Benim doğru dediğime başkaları da yanlış diyebilir.

Bir adamın katil oluşu, belki söylediği hiçbir sözü haklı yapmaz. Ama bunlar, genç bir kızı kurtardığı gerçeğini de değiştirmez. Tıpkı onun da dediği gibi bu her ne kadar kurtarmak sayılıyorsa...

Yine de Karan'ın gömleğine yapışmış kan kokusunu buram buram hissedebiliyorum. Kurumaya yüz tutmuş ve kararan kırmızı sıvı, gözlerimin önünde. Söylediği o cümle de kulaklarımda yankılanıyor. Aslında ben yazdığı cümlelerde sesini duyuyorum. Miray'ın bacaklarından damlayan kanın, elindeki kandan temiz olduğunu yazmış. Bu nasıl bir düşüncedir böyle? O tarifi yaparken, Miray'a aşık olduğunu anlamamış. Fakat ondan ay tenli kız diye söz ederken, aşık olduğunu iliklerime kadar hissettim. Hatta bu durumun bana acı vermesini bekledim. Olmadı.

En çok da Sıraç Bey'in, Miray'ı tanıdığına şaşırdım. Sanki bir günlük değil de, gizemlerle dolu bir roman okuyordum. Fakat bu roman, başkalarının hayatı değil, bizzat içinde yaşadığım aileyi anlatıyordu. Okuduğum bir kitap olsaydı, merakıma yenik düşüp okumaya devam edebilirdim. Ama dün gece karşımdaki yatakta uzanan adama bakınca devam edemedim. Kendimi bir hırsız gibi hissettim. Onun duygularını çalıyor, kimseye dökemediklerine kolaylıkla ulaşıyordum. Acaba bunları okuduğumu bilse, beni de gözünü kırpmadan öldürür müydü? Doğrusu zaten beni öldürmek için yer aradığını düşünüyordum. Tabii bir haftalık tatilde bu isteğini değiştirdiğimi bilmeden...

Günlükle tanıştığımdan beri düşüncelerimi kaldırıp rafa koymak o kadar zor oluyordu ki. Havaalanından bizi almaya gelen şoförle beraber eve dönüş yolundaydık. Araç bahçeye girdiğinde, avuçlarımı sıktım. Asıl her şeye yeni başlıyordum. Kapıyı çaldık ve çok az vakit geçirdiğim Dilber Hanım'ın, bizi mutlulukla karşılamasını tebessümle karşıladım. Yüzünde yılların getirdiği bir yorgunluk vardı. Bunu sadece ben değil, onu gören herkes söylerdi. Yıllardır bu evde çalıştığı her hâlinden belliydi. Kim bilir, nice sırları içinde barındırmıştı.

İçeri girdiğimizde, Burcu Hanım şen hâliyle karşımızda belirdi. Samimiyetine alışmam gerektiğini biliyor, ama bu yolda bir türlü başarılı olamıyordum. İkimizi de öptüğünde, Nermin Hanım'ın bakışlarına takıldım. Karan'a içtenlikle sarıldı, bana ise soğuk bir şekilde hoş geldin dedi.

"Ecem nerede?"

Karan'ın sorusu üzerine Burcu Hanım'la bakıştılar. İkisi de sessiz kalmakta kararlıydı. Karan'ın gergin hâline bir anlam veremedim. Sorusunu tekrarladı.

"Oğlum gel bir konuşalım."

Kolunu tutan annesinden kendini kurtardı. Koşar adım evden çıkarken, olduğum yerde hiçbir şey anlamamış bir hâlde duruyordum. Yol boyunca yorgun olduğunu söyleyen adam, öyle bir koşmuştu ki yorgunluğundan eser yoktu. Bakışlarım karşımdaki ikili arasında gidip gelirken, sonunda Burcu Hanım açıklama yapması gerektiğini hissetti.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin