4. "Nikâh"

19.7K 870 105
                                    

Yakmayan ateş gördün mü sen?

-Deniz Gezgin.

Günler sonra işe gitmek için hazırlandım. Saat öğleden sonra dördü gösteriyordu. Bugün üç saatlik dersim vardı. Bu üç saatte bir grup ilkokul öğrencisini 23 Nisan'a hazırlayarak geçirecektim. Takvimler Şubat ayının sonunu gösteriyordu. Okula geldiğimde, soluğu soyunma odasında aldım. Fakat üzerimi giyinmeden okulun hizmetlisi Filiz abla içeri girdi.

"Oktay Bey, seni yanına bekliyor kızım."

Sıkkın bir nefes aldım. Adam günlerce beni aramıştı ve aramalarına cevap vermemiştim. Şimdi de hiçbir açıklama yapmadan derse girecektim. Sahiden en son ne zaman bu kadar sorumsuz olduğumu hatırlayamıyorum. Filiz abla sevecen bir tavırla omzumu okşayınca gülümsedim. Çantamı da alıp Oktay Bey'in odasına doğru yürüdüm. Kapıyı çalıp içeri girerken istifini bozmadan beni bekleyen patronuma baktım.

"Hoş geldiniz Delfin Hanım, sizi de karşılamak için aşağıya inemedim ama."

Alaycı tavrına diyecek bir şey yoktu. Açıklama yapmak için öne atıldım. Fakat konuşmama izin vermeden elini kaldırdı.

"Bir şey söylemene gerek yok, kovuldun!"

Başımdan aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi irkildim. Karşımdaki adama bir cinayete tanık olduğumu, acısını yaşayamadan buna sebep olan adamla nişanlandığımı söylesem bir şey değişir miydi?

"Öğrencilerimi nasıl yarı yolda bırakırım? En azından 23 Nisan'a kadar devam edeyim."

Hiddetle ayağa kalkıp elini masaya vurdu. Öfkesinin tek sebebi bendim ve bundan da iyi bir şekilde nasibimi alıyordum.

"Öğrencilerini düşünene de bakın hele! Günlerdir ortada olmayan öğretmen, şimdi de sorumluluklarını hatırladı."

Diyecek hiçbir şey bulamadım. Kendince haklıydı. Fakat her şey öyle bir üst üste gelmişti ki, işi düşünecek fırsatım olmamıştı. Yine de tüm bunların sebebi bendim. Her şey o lanet sözleşmeyi bir kez daha düşünmeden imzalamam yüzünden başıma geliyordu.

"Yerine yeni bir öğretmen bulundu bile. Son maaşını yatırdım, gönül rahatlığıyla gidebilirsin."

Omuzlarım düşük bir şekilde odadan ayrıldım. Bazen bir şey olur ya hani, böyle her şey üst üste gelir... senin elinde sadece izlemek kalır. Kaderinin çizdiği bu yolda, çırpınsan bir şeyleri değiştireceğine inanırsın. Fakat gücün yoktur. Uçmanın zor olduğu kanaatine varırsın, sanki önceden defalarca kez uçmuşsun gibi.

Kanatlarım kırık, artık hiç hâlim yok.

Aynı cümlenin kulaklarımda kaçıncı yankısı, bilmiyorum. Karan'ın ağzından çıkan tek doğru sözmüş gibi geliyor. O da bozuk saat gibi bir yerde doğruyu gösterebiliyor.

Okuldan kimseyle vedalaşmadan ayrıldığımda, ne yapacağımı şaşırdım. Aynı şeyi en son liseyi bitirdiğimde yaşamıştım. Okulla evin arasında on dakika bir mesafe vardı. Fakat okulun son günü o mesafe bir saat olmuştu. Defalarca kez 'ben şimdi ne yapacağım,' diye söylenmiştim. Sanki o an tüm çocukluğum bitmişti. O an artık hayata tutunmak için bir savaşa girmem gerektiğini biliyordum.

Şimdi de aynı duyguları yaşıyordum. Bu durum evde sorunlara yol açacaktı. Muhtemelen yeni bir iş bulana kadar yengemin dilinden kurtulamayacaktım. En nefret ettiğim şey, birilerinin sürekli söylenmesiydi. Bu hiçbir psikolojik baskıya benzemiyordu. Bir an için kendimi yeryüzünde bulunan en şanssız insanlardan saydım. Elimde hiçbir şey yoktu. Tabii benden nefret eden bir adet nişanlım dışında. İstem dışı bakışlarım parmağıma kaydı. İnce alyans tam olarak zevkime göre tasarlanmıştı. Muhtemelen bunu bile Burcu Hanım düşünmüş olmalıydı. Sahiden acınası bir durumdaydım.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin