11: Yeni Bir Sayfa

19.8K 1.1K 1.9K
                                    


Antalya, Çarşamba, 20.30

Ne söylesen, ne beklesen
Yaradandan ya da kaderinden
Ele geçmez istediğin
Uğruna savaş vermediysen...

Sanki seni boğar gibi
Sanki yeniden doğar gibi
Sanki zaman zaman ölür gibi
Acısını, çilesini çekmediysen

Yatağına yüzüstü uzanıp bilgisayarın ekranını karşısına alan Su, çenesinin altında birleştirdiği elleriyle ekranın bir yanında tuttuğu küçük mektubuna bakarken radyoda çalan şarkının sözleri kulağına güzel bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Ekranın diğer yarısında ise internetten bulduğu bir fotoğraf vardı. Yağmur'un fotoğrafı. Yağmur'un gamzelerinin olduğu fotoğraf... Kim bilir karşısında kim vardı ya da ne işitmişti de böyle gülüyordu adam? Sonra ekranın diğer yanında bilmem kaçıncı kez çevirdi gözlerini.

...Dinleme şansın oldu mu ya da hala programı dinliyor musun emin olamadım...

Yağmur duymadı ama "Dinliyorum." dedi kız. "Bak radyom hep açık, her akşam sen programa başladığında ben de sana eşlik ediyorum. Ola ki tüm programı dinleyemezsem bile mutlaka gece yarısına; senin özenle seçtiğin müziğe ve hikayeye yetişiyorum. Bir de yayın tekrarların gelirse, o zaman gecem gündüzüm senin sesinle dolacak."

...Yine de istediğin tarihlere ulaşamazsan, bana yazarsın; yardımcı olmaya çalışırım...

Bu satırda derin bir nefes alıp yeniden gülen Yağmur'a döndü. "Senin yazdığın hikayeyi dinlemek istiyorum. Ama öyle bant kaydından değil... Senin sesinden, canlı canlı. Yardımcı olur musun bana?"

Parmakları işte bunu yazmak istiyordu adama... Sanki adamın karşısında adına Umut diyebilmişti de... Bir de çıkıp o hikayeyi sen oku bana, diyebilecekti. Aslında derdi... Neden demesindi ki? Bir daha nasıl görüşeceklerdi oysa? Evini biliyorum dedi içten içe. Sonra "o eve git de göreyim" dedi içindeki ses... Bu sesin arkasında bir parça babasının parmak salladığını görür gibiydi ve ellerini çenesinden çekip yüzünü yatak örtüsüne gömdü.

Hani büklüm büklüm boynunda
Hani paramparça ruhunda
Hani soran gözlerle kapında
Bekleyen dargın anıların gibi...
Sevilmeden de sevmeyi
Neyi özlediğini bilmeyi
Acı da olsa yine gerçeği
Görüp de söylemeyi bilmediysen...

Sonra kaldırdı başını... Yağmur'un karşısına çıkıp kim olduğunu söylemeye bir anda karar vermişti. Hem ne demişti adam ona mektubunda?

...Bir süredir senden mesaj alamayınca, merak da etmedim değil. Umarım iyisindir.

Geçen gün, son söyleşi sonrası, girdiğim bir ortamda, biraz baleden, biraz müzikten ve kemandan bahsedildi. Bu konuşmalar sırasında, senin bana çok ince düşünülmüş hediyen olan limonlu bademli pastadan yiyordum ve Arianna Savall'ın da adının sohbete dâhil olmasıyla aklıma sen geldin. Dünyanın neresinde, ne işle meşgulsün bilemiyorum ama umarım mutlusundur...

Düşünüyordu işte kendisini. Aklındaydı, içindeydi; iyi ya da kötü bir yeri vardı; o yeri sağlamlaştırmak da kendi elinde değil miydi? Bir dakika, kimin elindeydi? Su'nun mu, Umut'un mu? Yağmur hangisini daha çok düşünmüştü? Sahi acaba Pazar günü baleye gitmiş miydi? Bunu Su gidip Yağmur'a sorabilirdi. Umut soramaz mıydı? Hangisi sormalıydı? Bir insan kendi aklını ancak bu kadar karıştırabilirdi. Hem... Hem sorsa ne olacaktı ki? Şunun şurasında kaç gün geçirecekti İstanbul'da? Antalya'daydı şu an ve tekrar İstanbul'a geçip geçmeyeceği bile belli değildi. Üç beş günlük bir gönül macerası edinecek değildi. Hem Yağmur da ne kadar meşgul olduğunu anlatıp durmuştu o gün. O halde, en iyisi bütün iletişimini koparmak değil miydi? Yani Umut da susmalıydı... Bu fikir kulağına dolan şarkıyla bütünleşince yüzü asıldı.

Çocuk RuhumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin