SALI
"Sen randevu vermeyince, çat kapı geldim. Kapıdan kovma hakkın da var..."
Sekizinci çalışında açtığı kapıda Arda ile karşı karşıya kalan Devrim, bir adım geri atarak Arda'yı içeri davet etti. Aslında bu bir davet değildi, pes ediş ya da vazgeçiş diyebilirdi buna. İnsanların üstüne üstüne gelmesinin karşısında, onları itmekten vazgeçiş, ellerini kaldırıp onlara teslim oluş... Evet, böyle tanımlamak daha doğruydu işte. Keşke gelmeseydi adam. Ne güzel, hafriyat alanına dönmüş yatağında yatıyordu yirmi dört saattir. Çıkası da yoktu, neden insanlar rahat bırakmıyordu ki kendisini? Zaten telefonda bir saat konuşmuştu Irmak'la. "Sen gereğini yap ve insanlar beni aramak zorunda hissetmesin," demişti. Performansını mı kaybetmişti ayaklı gazete? Neden yeterli olmuyordu bu kadarı?
Salonun ışığını açtı Arda. Bu kadarı bile Devrim'in karanlığa alışmış gözlerine fazla geldi. Aksamamak için kuvvetli basıyordu ayağının topuğuna ama yine de nafileydi. Sağ dizi fenaydı. Dudağını bahane ederek az konuşsa yararı olur muydu? Hakikaten de esnemek, katı bir şey yemek zordu bu dudakla. Dolayısıyla ağzını hiç açmasa daha iyiydi.
Arda endişeyle yüzüne bakınca, fark etmeden güldü Devrim. "Nasıl ama suratıma renk gelmiş, değil mi?"
"Gülsem mutlu olacak mısın? Benim gülesim gelmiyor be Devrim... Dünden beri gözümü sıkmadım. Bugün Mehmet abiyle de konuştum, bak ayağına gitmemize de gerek yok, arayın ben geleyim yanınıza dedi. Noteri de getiririm dedi. Sabah hemen şu işin üstüne gidelim."
Arda'nın ne demek istediğini sonradan anladı Devrim. "Yok," dedi uzatmadan. "Ben o defteri kapattım."
"Oğlum ne demek kapattım. Cadde üzeri, neredeyse gündüz vakti adam dövüyorlar, hem de böyle sikik bir sebepten ve sen şikâyet etmiyorsun. Delirdin mi sen Devrim?"
"Sakin ol şampiyon," dedi Devrim yerinde duramayan adama. Belki de yirmi dört saattir yattığı için bedeni, ruhu, kısaca bu hayattaki tüm varlığı uyuşmuştu. "Sen benim babamı bilmiyor musun Arda? O hiç mekânının adının böyle duyulmasına izin verir mi?"
"Devrim başlatma oğlum mekânına! Baban senin yüzünü gözünü gördü mü? Laf dalaşı yaptığınızı falan mı sanıyor."
"Merak etme, darp raporumu da gördü. Kendi ortopedi doktorunun adresini de yolladı, ona gidecekmişim. Annem de gelecek hafta gelip benle ilgilenecekmiş; yarın günü varmış Marina'da. İptal edemedi."
Arda iki eliyle yüzünü örttü. Gözleri irileşmiş halde baktı Devrim'e. İnanmaz gibi. Devrim gülümsemeye devam etti. "Siktir et," dedi. Boğazında kocaman bir yumruydu o küfür. "Bir şey içer misin bu arada? Dolapta her şey var, geç al ne istiyorsan." Bir dizini tutarak kalkmaya çalıştı, Arda onun önüne geçti.
"Baksana bana," dedi. "Sen şimdi içeceği de, babanı da boş ver. Biraz konuşsak..."
"Ne konuşalım Arda," dedi Devrim. Yılgındı sesi. "İnan kafamı vurup yatmaktan başka yapmak istediğim bir şey yok. Son birkaç gündür sıkkındı canım, çalışasım yoktu, işten izin alamıyordum, iyi bile oldu şu durum. En azından kafa dinlememi sağladı." Şüphesiz babasının onu önemsemeden, salonun adını düşünmesi; kendisini değil de bir işletmenin adını koruma çabası yediği dayaktan daha ağırdı ve düşünmek; bunun üzerine düşünüp konuşmak, iki cümle bile olsa laf etmek; o yükü daha da ağırlaştırıyordu.
Arda ona, onu anlamayan gözlerle bakmayı sürdürdü. Yok, bu böyle olmazdı. Bir şey vardı Devrim'de. Bir düğüm, çözemiyordu onu. Sakin kalmak için çabaladı. "Tamam," dedi. "Ben kendime bir kahve yapıyorum. Sen ne istersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Ruhum
Narrativa generaleYoksa siz çocukken yaşadığınız şeylerin öylece geçip gittiğini mi sanıyorsunuz?