18: Dilek Taşı

23.8K 1K 2.3K
                                    



Kapı çaldı.

Kız uzandığı yerden sıçrayarak etrafına bakındı. Saat kaçtı? Telefonu neredeydi? Uyuyakalmıştı galiba. Hava karanlıktı. Hoş bu şehirde hava hep karanlıktı. Yine de eve geldiğinde saat dokuzu geçtiğine ve bilmediği bir zaman dilimi boyunca yatağında uzanıp uyuduğuna göre daha da geç olmalıydı şimdi. Kapıya ulaştığında nedense tedirgin oldu. Geleni gideni pek olmazdı. Kit iki gün önce son eşyalarını da alıp gitmişti evden. Su'nun gün geçtikçe daha sıkıcı bir insan haline geldiğini söylemişti giderken. Öyle miydi? Öyleydi elbette. Su kendisine bile katlanmakta zorlanıyordu artık. Bir insanın üzerindeki en büyük ağırlık amacını ya da o amaca olan inancını yitirmekti. Su bir yerde yolunu şaşırmıştı. Şimdi, dans eden ayaklarının sendelemesi de bu yüzdendi belki.

Ahşap kapıyı araladığında birkaç saniye şaşkınlıkla baktı karşısında gördüğü yüze. "Baba?"

"İçeri de almayacaksın herhalde beni?"

Ancak o zaman kapıyı adam akıllı açıp bir adım geri gitmişti Su. Oysa geri değil ileriye atılması lazımdı. Bunu anladığı an bir ok gibi fırladı yerinden. Günler sonra ilk kez parmak uçlarında yükselmek böyle keyif verdi. Kolları babasının boynuna dolanırken sırtında bir el hissetti. Güvenli bir el. Baba eli.

Tekin derin bir nefes aldı kızının saçlarında. Dünden bu yana Su telefonlarını açmamıştı. Annesiyle konuşuyordu ama açılmayan iki telefonla bütün gün surat astıktan sonra ilk uçakla İstanbul üzerinden Londra'ya uçmaya karar vermişti. Üstelik Derin'e bile uçak havalanmadan hemen önce haber vermişti.

"Sen büyüdün de babanın telefonlarını açmıyorsun artık öyle mi?"

O zaman adamın boynundan kopup iki küçük adımla gerilemişti kız. Önce dudaklarını ıslatmış sonra adamın sakallarına takılıp yerinden fırlayan bir tutam saçı kulağının arkasına itmişti. Hemen de nemlenmişti gözleri. Ne vardıysa...

"Yok öyle bir şey." diyecek olmuştu. Bilerek yapmadım demeliydi belki ama yalan da söyleyemezdi. Babasıyla konuşmak ve bir şeyleri izah etmek istememişti.

"Var öyle bir şey. Trip atayım babama da, sikilsin orada sinirleri istedin. Aferin başardın da."

Gülecek gibi olmuştu kız. Sonunda müsaade aramadan içeri girip sırt çantasını bir kenara fırlatmıştı adam. Daha evvel pek çok kez gelmişti bu eve. Bazen yalnız bazen Derin'le ama hiç habersiz gelmemişti. Gelmeyi çok istemiş ama Derin'den müsaade çıkmamıştı buna. Şimdi ise engelleyemediği bir yanı evi kolaçan ediyor, bu sürprizin Su'yu panikletip panikletmediğini yokluyordu. Belki annesi ona haber vermişti. Muhtemel olan buydu ama kız gerçekten bu ziyaretten habersizdi.

"Her yanda bir erkek izi arıyor gözlerin. İstersen gez odaları yok kimse."

Ağzı burnu bir anda buruştu adamın.

"Nerenden uyduruyorsun bunları Su?"

"Keşke yalan söyleme konusunda senin kadar başarılı olabilsem baba."

"Ne yapacaksın öyle olsa?"

Bir kaşı havalanırken salona yürüyüp üstündeki ceketi çıkardı adam. Koltuğa yaylanırken yanındaki döşemeye eliyle vurdu. Su, bir köpek yavrusu gibi ilişti oraya.

"Sana soğukkanlı bir şekilde Eylül'lerle Antalya'ya gelip bale izlediğimi o gece de Eylül'de kalıp İstanbul'a döndüğümü söylerdim. Sonra bana inanmıyorsun diye bağırıp çağırırdım ve sen susmak zorunda kalırdın. Ama ben doğruyu söyledim diye..."

Çocuk RuhumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin