20: Düş Kırıkları

23.6K 999 1.4K
                                    


Elinde telefonla mutfakta, buzdolabının karşısında yiyebilecek bir şeyler arayan Roman yoğurt kabını çıkarırken annesine okul durumundan bahsediyordu.

Annesiyle Rusça konuşmak, babasıyla Türkçe konuşmak kadar olağandı ve babası okul konusunda ne kadar az soru soruyorsa annesi de derslerden bahsederken, son dersi kaçırmış, çalışkan bir sınıf arkadaşı kadar baskıcıydı bu konuda. Öyle detaylı sorularla bunaltıyordu ki Roman varlığını bile unutmak istediği ders içeriklerini annesinden duyunca hem şaşırıyor hem de bunalıyordu. O yüzden kısa kesmek istediği telefon konuşması uzadıkça ayaklarının dibinden ayrılmayan köpekle bir topla oynar gibi oynamaya başladı Roman. Vurmuyordu ama Dost'un bacaklarının arasından bir top gibi sıyrılmasına sonra yine etrafında dolanmasına izin veriyor, saçları bir futbolcu gibi savruluyor ve hatta annesinin ne dediğini bile duymuyordu.

Bir de annesiyle konuşurken istemsizce yükseliyordu sesi. Anne tarafı, nedenini bilmediği şekilde gürültülüydü. Evde gürültülü konuşulurdu, telefonlarda sanki karşıda bir sağır varmış gibi ses yükseltilirdi, dilleri zaten şarkı gibiydi. Bu yüzden kendisini Dost'a kaptıran adam telefonu bir mikrofon gibi ağzına yaklaştırdı. "Seni seviyorum anne, söz veriyorum daha çok ders çalışacağım, söz veriyorum bu sene daha az ders bırakacağım, söz veriyorum yanına gelirken karnemi de alacağım, tamam mı?"

Telefonu kapattı adam. Gerçekleştiremeyeceği sözler verdiğini biliyordu ama nedense bunları duymak bile rahatlatıyordu kadını. İnsanlar duymak istedikleri sözler karşısında neden bu kadar zayıftı ki? Annesi biraz düşünürse bu sözleri tutmayacağını zaten bilirdi. Ama yine de inanmak istiyordu, ne garip... Roman ise tutamayacağı sözler vermekten hoşlanmazdı, gerçekten. Yani aslında yalan söylemeyi sevmezdi.

Yere uzanıp Dost'u karnından kavradı. "Acıktın mı sende?" Yavru önce kendi ağzını sonra Roman'ınkini yaladı. Adam yamulan gülüşüyle sandalyeye bıraktı köpeği. Dost oradan masaya uzattı ön ayaklarını ve Roman onun tabağına da kendisine de bir kâse yoğurt koyarak salonun yolunu tuttu.

Dost'un tasını yere koydu. Kendisi de o tasın yanına uzandı. Dost'un küçük dilinin yoğurt içinde çıkardığı seslerle o da göğsünde duran tabaktan bir kaşık aldı. Yemek yapmayı sevmiyordu. Bazen dışardan söylemek de zor geliyordu. Eskiden, yakın bir zamana kadar, bu eve Emre, Irmak ya da Baha geldiğinde mutlaka bir şeyler yapıp koyardı dolaba. Baha'nınkiler ziyafet; Irmak'ınkiler iştahla yenilebilecek şeyler olurdu. Emre'ninkiler vasat bir karın tıkacı. Bu ara kimse eve gelip iki tas yemek pişirmiyordu. Sitem etmek için telefonunu eline aldı. Yoğurt koyduğu kâsenin fotoğrafını çekip "Akşam yemeğim" yazdı. Sonra da duygu sömürüsü yaptı.

"Eskiden birileri kira ödemiyoruz bari şu çocuğa iki tas yemek yapalım derdi..."

Telefonunu bırakıp bir kaşık yoğurt daha aldı. Telefon titrediğinde cevap yazanın Irmak olması umuduyla uzandı ona. Baha'ydı mesajın sahibi.

"Hafta sonunu beklersen gelip bir şeyler yaparım. Bekleyemezsen buzdolabının üzerinde tarif defterim var. Not: yoğurda ekmek doğrarsan epeyce tok tutuyor."

Ağzını kıpırdatarak Baha'nın yazdıklarını çirkin bir taklit ile okudu adam. Birkaç dakika sonra Emre cevap yazdı. "Bana bir kız ayarlarsan bir yıl boyunca sana yemek yapabilirim, var mısın?"

Yerinden kalkıp mutfağa döndü Roman. Kurumuş bir ekmek parçasını yoğurda doğrayıp salona geçtiğinde telefon bir kez daha titredi. Umutla uzandı ona.

Mesaj Rüya'dandı. Irmak'ın bir fotoğrafını çekmişti kız. Bulundukları bar ya da gece kulübü her neyse, işte oradandı. Irmak bir kâğıda "Taşındık" yazıp yüzünü o kâğıtla örtmüş, Rüya da fotoğrafını çekmiş ve kahkaha atan suratlarla cevap vermişti ona.

Çocuk RuhumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin