Ankara'nın önemli tarihi mekânlarından biri olan ve Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nı yazmış olduğu yer aşağıdakilerden hangisidir?
A-)Zağfiran Han
B-)Tacettin Dergâhı
C-)İbadullah Camii
D-)Hacı Bayram Veli Türbesi
E-)Ahi Şerafettin Türbesi"Oh" dedi Emre, kendi kendisiyle dalga geçer bir sesle. Bir yandan B şıkkının üzerini kâğıdı delercesine karalıyordu. "Ömrümde bir kere bile gitmedim ama bilmenin faydasını elbet bir gün görürüm." Çıkmış sorular kitapçığındaki bir sonraki soruya geçerken konuşmayı sürdürdü. "Marşı bilmenin bir önemi yok tabii. Nerede yazıldığı önemli. Yatarak mı yazmış, oturarak mı yazmış, sıçarken mi aklına gelmiş yoksa namazdan sonra mı düşünmüş... Marşı değil bunları sorun siz. Çok önemli çünkü."
Aşağıdakilerden hangisi adına Orhun Abideleri'nde bir kitabe yoktur?
A-)Vezir Tonyukuk
B-)Bilge Kağan
C-)Kültigin
D-)Kutluk Kağan
E-)Vezir Tonyukuk ve Kültigin"Bilmiyorum," derken iç sesi inledi. "Ah!" dedi sonra. "Kelimelerin en güzeli de buradaymış." Önce Bilge'nin adının altını aşkla çizdi. Çizerken yüzü gülümsüyordu. Çizginin ucunu yukarıya doğrultup üstüne bir kalp ekledi. Sonraki bir kalp daha, bir tane daha... Birinci kalbi boyadı, sonra ikinciyi de boyadı, üçüncüyü boyarken, uçlu kalemin ucu kırıldı, küçük bir toz zerresi gibi sayfaya yayılan siyahlıkla aklı başka yerlere gitti Emre'nin. Siyah çok yakışıyordu Bilge'ye. Gözünün önündeydi kızın düğündeki hali. Ama düğün dendiği zaman aklına "düğün" değil, "düğün sonrası" geliyordu. Dudaklarını yaladı farkında olmadan. Sonra başını şiddetle masanın üzerindeki koluna dayayıp gözlerini yumdu. O gecenin ardından geçen on beş gün boyunca, her gün belki de yüzlerce kez yaptığı gibi gecenin bütün detaylarını, sanki yeniden yaşarmış gibi düşünmeye başladı. En çok ama en çok Bilge'nin soyunduğu anı canlandırıyordu aklında. Sonra o anın içinden bir türlü çıkamıyor, çıkmak istemiyordu. Cevap veremediği bütün test sorularının cevabı Bilge'de yatıyordu. Emre oradan kalkamıyor, Bilge'nin koynunda edepli edepsiz düşlerle aklını kaçıracak gibi oluyor, dakikalar sonra ayılabilse bile beyni kafasının içinden taşınmış oluyor ve yatağına girip daha çok Bilge düşünmekten başka bir şey yapamıyordu.
Şimdi yine elleri Bilge'nin siyah çamaşırına dokunuyordu işte. Aklındaki filmin başrolü kendisi değildi. Başrol Bilge'ydi ve o, tek seyircisi olduğu bu filmi doymadan seyrediyordu. Masanın bir ucunda, kitaplarının üzerinde duran bir broşür takıldı gözüne. İleri seviye işaret dili kursu... Bilge acele etme, sonra gidersin diyordu ama öğrendiği iki yüz kelimeyle yaza kadar idare etmek değildi niyeti. Daha çok öğrenmek, daha çok Bilge ile konuşmak istiyordu. Haftanın iki gününü feda etse ne olurdu? Spordan kısar, uykudan kısardı ama Bilge'den kısamazdı. Bilge'li düşler kurmak bile ciğerlerine iyi geliyordu. Onu solurmuş gibi çiçekler açıyordu içinde. Ah bir de titremeseydi telefonu... Şu anda olacak şey miydi? Yanaklarını şişirerek uzandı telefonuna. Ama gördüğü isimle bütün öfkesi havaya karıştı. Dişleri göründü, yüzüne aşkın tokadı indi, sersemleyerek mesaj kutusuna girdi.
"Staj yaptığım yerden aradılar, yarın sabah Kadıköy'e gideceğim, bir görüşelim dediler. İkinci dönemden çalışmaya başlamamı isteyecekler galiba. Ben de karşıya geçmişken acaba görüşebilir miyiz diye düşündüm? (:"
İşte bu gecenin bir an önce bitip sabah olmasını istemenin bir nedeni olmuştu. Bilge ile görüşeceklerdi... Elleri hemen cevap yazma telaşına kapılırken yazdığı iki kelimeyi sildi. Bunun yerine az evvel süslediği "Bilge" kelimesinin fotoğrafını çekip kıza gönderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Ruhum
General FictionYoksa siz çocukken yaşadığınız şeylerin öylece geçip gittiğini mi sanıyorsunuz?