"Bütün gün çalıştım ki ben. Ayaklarımın bir dili olsa da nasıl ağrıdıklarını sana bir anlatsa... Gece de sarma sarmaktan parmaklarım titriyor artık... Bak..."
Emre, karşısında duran ve iri gözlerini kendisini acındırmak için kullanan Rüya'ya baktı. Hep böyle oluyordu, kızın bilerek kendini acındırdığını anlıyor, bunu bile bile onu kıramıyordu.
"Sen var ya hakiki şerefsizsin. Çenen hiç yorulmuyor ama markete gidilecekken kıçın dahil her yerin ağrıyor. Bir tek çenen... O maşallah hiç yorulmuyor."
Kapının önünde kimin markete gideceği üzerine uzunca bir süre keçi gibi inatlaşan Rüya ve Emre'ye bakıp güldü Baha. Günler hatta haftalar sonra önlüğünü giymiş; İtalya'dan kendisine aldığı aşçı şapkasını takmış ve uzun süredir gelmediği evin eksiklerini listelemişti. Her şey tamamdı da bir tek birinin gidip o malzemeleri marketten alması lazımdı. Başka koşullarda olsa bu iş hiç tereddütsüz Emre ve Irmak'ta olurdu ama Roman ve Irmak kayıplara karıştığı için tek başına markete gitmek istemeyen Emre; mutfakta bir porsuktan farksız olan Rüya ile didişerek bir şey elde edebileceğini zannetmişti. "Yazı tura atalım" ile başlayan çekişme, Rüya'nın şansına güvenmek yerine yalvarmayı seçmesiyle son bulmuş ve Emre marketin yolunu tutmuştu.
Kapının kapanmasının ardından Rüya ellerini bir önünde, bir arkasında çırparak dönmüştü mutfağa. Yüzündeki sırıtmayla Baha da gülmüş; Rüya adamın başındaki şapkayı almaya çalışınca elindeki plastik çırpıcıyla kıza vurmuştu Baha.
"İki dakika uslu dur, dokunma şapkama, çok para verdim ben ona sırf şurada yemek yaparken takayım diye."
Bu kez adamın göbeğini hedef seçmişti Rüya. "Mater Chef'lerin kralı be!"
"Uslu dur dedim sana." Gıdıklandığı için kızın parmak uçlarından kaçan Baha sonunda şapkasını kaptırınca dudağını aşağıya sarkıttı. Bu kez "Tamam be!" diyen Rüya daha tam manasıyla takamadığı şapkayı tekrar adamın kafasına geçirmeye çalıştı.
Sonra kapıya döndü kız ve acelece konuştu.
"Sulandırdın hemen ortalığı." Baha Rüya'nın dediğine gülerken kız devam etti.
"Anlat hele şu amca kızı mı dayı torunu mu, neyse onunla n'aptınız..."
Ev boş da olsa işkillenerek etrafına bakındı Baha. Bugün görüşmüşlerdi. Bir saat kadar kampüsün oradaki çay bahçesinde oturmuşlardı.
"Süheyla." dedi Baha.
"Her ne boksa." dedi Rüya.
Omuz silkti Baha. "İyi bir kız. Emre ile aynı bölümde. Hatta bahsettim de, bazı dersleri ortakmış; simasını biliyor Emre'nin; muhabbetleri yokmuş. Okuldan sonrasından, KPSS'den, formasyondan falan bahsettik. Öyle sessiz sakin; güler yüzlü bir kız. Ne desem sessiz sessiz güldü. Gören de komik bir adam zanneder beni."
Birkaç kez göz kırptı Rüya.
Sonra sağ kolunu esnetip hızla vurdu Baha'nın omzuna.
"Lan görücüye mi gittin de kızı anlatıyorsun bana?"
"Elinin hiç ayarı yok senin de ha..."
"Baha beni delirtme. Demedin mi, babamlar böyle böyle bir bok düşünüyor, benim kimseyle evlenmeye niyetim falan yok; zaten parmak kadar bizim yaşımız; vakti gelince sen de gönlünce birini bulursun, bir çay içtik perilerimiz uymadı der geçersin diye..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Ruhum
General FictionYoksa siz çocukken yaşadığınız şeylerin öylece geçip gittiğini mi sanıyorsunuz?