Anthony Barnes huzursuz bir şekilde kilisenin kapısında dikilip, içeri girmeyen Buket'e baktı.Genç kadının alnını derinleşen bir tedirginlik çizgisi kaplamış, avuçlarını pantolonuna sürtüp duruyordu.
" Iyi misiniz ?"
Buket onu duymamış gibiydi. Içeri adım atmanın ve geri kaçmanın hesaplarını yapıyordu.
" Buket ? "
Buket tedirgin gözlerle ona baktı. Bu tür yerlerden hoşlanmadığını hatta tüylerini diken diken ettiğini rahibe söylemesi yakışıksız olurdu. Üstelik onun hakkında kafasında oluşacak düşünceleri hoş şeyler olmazdı.Yeni tanıştığı birinin kendisi için ne düşüneceğini ne zamandan beri umursuyordu ki ?
Sorun buranın kutsal mekan, Anthony Barnes'ın da Tanrının hizmetkarı olmasıydı.Buket'in inancını uzun zaman önce kaybettiği iki kutsal.
O karanlık yerde saatler boyu yalvarırken ve yardım etmesi için seslenirken parmağını oynatmamış sessiz Tanrıya kendini terk ettiği için olan kızgınlığı asla geçmeyecekti.
" Burada beklesem ben.Kapalı mekanlar basıyor beni." diyebildi.
Anthony onun sırrını anlamış gibi bakıyordu."Anlıyorum ama çok ıslandık.Hem kuruyup, hem de şu kutudaki eşyaların üzerindeki semboller konusunda peder Marcelo'ya danışabiliriz.Belki bize bir fikir verebilir."
Başka bir din adamı daha.Buket kararsız kalmıştı.Duyguları onu panik atakla köşeye sıkıştırma tehditi savururken, mantığı merakını kamçılıyordu .Üstelik halen yağmur ve rüzgar hız kesmemişti.
" Pekala. " dedi sadece.
Anthony Barnes önden girmişti bile.Buket cebindeki hap kutularından yeşil bir sakinleştirici seçti.Ayin ve pazar vaazları için cemaate ayrılmış tahta sıraların arasından ve günah çıkartma kabinlerinin önünden geçip, arka taraftaki kapıdan kilisenin iç kısmına geçti.
Iç taraftaki bahçeye bakan beton sütunlu yarı açık dış koridor boyunca ilerleyip, ek binaya girdiklerinde, Anthony Barnes'ın bir kapıyı çalıp beklediğini görünce, istemeden durdu.Yanlarından geçen iki rahibe, Anthony Barnes ve kendisine gülümseyerek gidince istemsizce kafasını diğer tarafa çevirmişti.
Anthony Barnes ile göz göze gelince, onun hareketini fark ettiğini anlamış ve rahatsız olmuştu.Nedense onu kırmış gibi hissediyordu.Ikinci kez kendine başkalarının benim için düşündüğü şeylerin canı cehenneme diye hatırlatmada bulundu.Kapıya dikti gözlerini.
Peder Marcelo kapıyı üçüncü tıklamadan sonra açmıştı.Buket onun da Anthony Barnes gibi genç ve atletik yapıda olduğunu görünce kilisenin konsept değişikliği yaptığını düşünerek, gülümserken buldu kendini.Sarışın, mavi gözlü genç peder onları güler yüzle karşılarken, bir yandan ellerini havluyla kuruluyordu.Üzerinde temiz, beyaz keten gömleği ve kanvas pantolonuyla, kazıya gidecek Indiana Jones gibi görünüyordu.
" Yağmur feci yağıyor. Çok ıslanmışsınız. Lütfen içeri gelin." diyerek kapıyı sonuna dek araladı.
Buket sade ve derli toplu görünen odadaki bir duvarı boydan boya kaplayan kitaplarla dolu kütüphaneyi ve köşedeki plak koleksiyonunu çaldığı antika gramofonu yerleştirdiği ahşap konsolu fark etti.
" Çayı yeni yapmıştım.Içer misiniz? Içiniz ısınır."deyip, getirdiği beyaz sabun kokulu temiz havluları uzattı.
Anthony Barnes saçlarını kurulurken camın önündeki tahta masaya oturmuştu bile.Marcelo masanın üzerindeki çaydanlıktan porselen fincanlara yasemin kokulu çaydan doldururken, Buket'in havlu elinde ayakta dikildiğini fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadim Ittifak #wattys2019
FantasyOnlar tarihin yazılmaya başlamasından çok daha uzun zamandır buradalar.Unutuldular . Affedilmediler.Cezalandırıldılar Hesapl aştılar. Araya karıştılar.Fark edilmeden yaşadılar.Ve en eski düşmanları birer birer onları bulup avlamaya başlayınca oyun...