0.3

2.8K 267 38
                                    

&

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

&

➰

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hiç kimseye haber vermeden çıktığım bu uçsuz bucaksız yolculuk Amerika'ya iner inmez bir taksiye atlayıp geldiğim otobüs terminalinde son bulmuştu.

Yaptığımın çok saçma olduğunu, hiç bilmediğim bir ülkede, varış noktamın bile belli olmadığı bir otobüs yolculuğuna çıkmanın tehlikeli olduğunu biliyordum. Ancak nedense artık bu durumu umursayamayacak kadar hissizleşmiştim.

Yapmak istediğim şey buydu, bunu biliyordum. Ve ben artık yapmak istediğim şeylerin önünde hiçbir engel olmasını istemiyordum. Mantığımın bile bu engellerden biri olmasına izin vermeyecektim.

Nihayet beklediğim otobüs geldiğinde yerimde sallanarak düşünmeyi bıraktım ve diğer yolcularla birlikte bende otobüse geçtim.

En arkalara doğru ilerleyip iki kişilik bir koltuğa geçtiğimde her ne kadar otobüs çok fazla dolu olmasada ben ne olur ne olmaz diye, yanıma herhangi birinin oturma ihtimaline karşılık çantamı yanımdaki boşluğa bıraktım ve nihayet rahatlayabilmenin verdiği etkiyle derin bir nefes alıp arkama yaslandım.

Otobüs yolculuğu yapmak bambaşka bir dünyada olmak gibiydi. Hiç tanımadığım insanlarla sürdürmek zorunda olduğun bu yolculuk, favori müziklerim, dinlendirici kitaplarım ve birkaç güzel atıştırmalıkla beraber harika bir serüvene dönüşebilirdi. Üstelik arada bir denk geleceğim muhteşem manzaralarda cabasıydı.

Birkaç dakikalık gecikmenin ardından terminaldeki herkes otobüse binebildiğinde şoför kapıyı kapatmış fakat daha beş dakika bile geçmeden kolu çekerek gıcırdayan kapının tekrar açılmasına sebep olmuştu.

Kapının açılmasından birkaç saniye sonra siyah spor çanta taşıyan bir adam otobüse bindi. Anlaşılan o ki o da benim gibi koreden gelmişti.

Uzun boyluydu, düzgün, kısa sayılabilecek kahverengi saçları ve saçlarıyla uyumlu olan kahverengi gözleri vardı. Üzerine giydiği siyah ve dar tişört yüzünden fiziğine oldukça dikkat eden birisi olduğu anlaşılabiliyordu. Yüzündeki çarpık gülümsemesi ya samimi bir iyiliği ya da daha cüretkâr bir şeyleri yansıtıyordu.

Şoföre rahat bir tavırla, "Sağ ol" dedi ve gülümsemesini bozmadan arka tarafa doğru ilerlemeye başladı.

Bense seçebileceği bir sürü boş yer olmasına rağmen yanıma oturabilme ihtimalini karşı yan koltukta duran çantamı karıştırıyormuş gibi yaparak her şeye karşı tedbirimi aldım. Sonuçta ne olur ne olmazdı, herkese karşı dikkatli olmak zorundaydım.

Kapılar yine gıcırdayarak kapanırken çocuk koridorda bana doğru ilerliyordu. Yanımdan geçip hemen arkamdaki sıraya oturduğunda sonunda rahat bir nefes alabilmiştim.

Rahatlamanın verdiği etkiyle elimdeki kitaba daha sonra devam etmeye karar verip çantama tıkıştırdım ve kafamı cama yaslayıp kendimi uzun süre sonra ilk defa keyifli ve huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım.

Hemen arkamdan yayılan, kulaklıktan çıktığı için etrafı boğuk bir sesle rahatsız eden müziği duyduğumda çoktan havanın karardığını farkettim.

İstemsizce kıpırdanıp yerimde doğrulduğumda ve melül melül etrafıma bakmaya başladığımda hemen arkamda oturan, otobüse geç kalan çocuğun oldukça yüksek sesli bir şekilde müzik dinlediğini farkettim.

Kafamı yavaşça ona doğru çevirip belki rahatsız olduğumu anlar diye yüzüne odaklandığımda başını arkaya yaslamış bir halde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm.

Ne yani, o kadar yüksek sesli bir müzik dinlerken uyuyabiliyor muydu gerçekten?

Tanrım... Gerçekten, neden hep beni bulmak zorundalardı ki?

Tekrardan önüme dönüp bende arkama yaslandım ve kollarımı birbirine dolayıp zoraki bir çabayla yeniden uykuya dalmayı denedim.

Ancak şu aptal müzik sesinden bir kere rahatsız olmuştum ve bir daha kısılana kadar uyuyamacağımdan da emindim.

Sinirle yeniden yerimde doğruldum ve koltuğun üzerine dizimi basıp arkamı dönerek karnımı koltuğun sırt kısmına yasladım.

Arka koltuğa doğru eğildiğimde bay çevreyi rahatsız edici, birkaç kez elimi yüzünün önünde sallasamda uyanmayınca hiç beklemeden bacağından dürttüm.

Ancak uyanmadı. Kımıldamadı bile.

Yinede pes etmedim ve bu sefer daha sert bir şekilde dürttüm.

Sonunda gözleri yavaşça açıldığında birkaç saniye boyunca beni izledi ve muhtemelen ne yapmak istediğimi anlamaya çalıştı. Daha sonrasında ise kulaklıklarını çıkardı ve müzik sesi küçük hoparlörlerden dışarı yayılmaya başladı.

"Rica etsem müziğin sesini biraz kısabilir misiniz acaba?"

"Bu sesi duydunuz mu gerçekten?"

Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. "Tabi ki duydum. Sesi baya açık."

Omuz silkip cevap vermeden müziğin sesini kıstığında kuru bir sesle teşekkür ettim ve yeniden önüme dönüp kendimi derin bir uykunun kollarına bırakmak için hazırlandım.

Ancak bu seferde o koltuğumun üzerinden bana doğru eğilip, "Baksana" diye mırıldandığında yeniden gözlerimi açmak zorunda kaldım.

"Efendim?"

"Uyudun mu?"

"Sence?" Onu ters bir şekilde yanıtladığımda cevap vermek yerine güldüğünü duyunca derin bir nefes aldım ve omzumun üzerinden yarım bir şekilde arkama doğru döndüm. "Neden soruyorsun?"

"Eğer uyuduysan müziğin sesini yeniden açabilirim diye düşünmüştümde."

"Tanrı aşkına, az önce o müzik sesi yüzünden uykumdan uyandım zaten."

Kaşlarım gittikçe çatılırken karşımda bir aptal gibi sırıtan çocuk hala suratıma bakmaya ve tepkilerimi incelemeye devam ediyordu.

"Hadi ama, sen bana rahatsız olduğunu söylemeden öncede açıktı ses. Ve sen o seste yaklaşık 3 saat boyunca uyudun." Dedi ve yüzündeki gülümseme ufak bir tebessüme dönüşürken ekledi, "Eminim ki seni uykundan uyandıran başka bir şeydi."

Sözleri karşısında ben şaşkınla ona bakalalırken o çoktan geri yerine geçmiş ve kulaklıklarını kulağına takıp yeniden gözlerini kapatmıştı bile.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Oylarınızı ve yorumlarınızı merakla bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Okuduğunuz için teşekkürler~ 💜

𝐅𝐚𝐭𝐞𝐝 𝐑𝐨𝐚𝐝 | RoséKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin